Tanıtım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tanıtım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2008

1045

Cem Yılmaz reklamları Türk Telekom'u eski günlerine döndürebildi mi bilmiyorum ama yeni uygulamaya giren 1045'le galiba sabit hattı daha sık kullanacağız.


Uluslararası Millenicom firmasının bir çok ülkede uyguladığı 1045 servisi artık Türkiye'de de uygulanıyor ve % 80'lere varan indirim sağlıyor. Abone olmaya ya da ekstradan bir ücret ödemeye gerek kalmaksızın aramalarınızın başına 1045'i ekemeniz kafi.


Detaylı bilgi edinmek için linklerini tıklayabilirsiniz.

10 Şubat 2008

İstanbul Şehir Rehberi

Bir süre önce İstanbul'da uygulanmaya başlayan EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) 'den blogumda bahsetmiştim. Geçenlerde yakın bir dostumdan bir mesaj aldım. Efendim EDS cezası yağmış adresine. Kendisi bilmiyormuş ceza yazılacağını. Bundan kurtulmanın yolu yok muymuş? Ben de "benim blogu takip etmemenin cezası bunlar, ödemek zorundasın" diyemedim tabi, geçerli bir sebep ispat edemediği sürece ödemek zorunda olduğunu söyledim.


Büyükşehir belediyesi bir süredir güzel hizmetler sunuyor. Belki bir çok kişi haberdardır ancak ben yine de buradan da aktarayım, birincisi online şehir rehberi. Sokak sokak, hatta iş yerleri dahi rahatlıkla bulunabiliyor. Mesela evinizde kullandığınız beyaz eşyanın en yakın servisi nerde diye arasanız bulursunuz, ya da nöbetçi eczaneyi... İkinci bir hizmeti ise İstanbul trafiğinin yoğunluk haritasını, ya da gitmek istediğiniz yere en kısa sürede nereden ulaşabileceğinizi gösteren Trafik Kontrol Merkezi. Aynı hizmetten yola çıktıktan sonra faydalanmak istiyorsunuz; bu durumda uyumlu cep telefonunuz varsa online hizmet alabilirsiniz. Ya da 444 4 154 numaralı telefonu arayarak da ulaşacağınız yere hangi yönde gitmenizin daha makul olduğunu size bildireceklerdir.

Bunları kullanmak sadece bizim için önemli değil aslında. İstanbul trafiğini rahatlatmak açısından hepimizin görevi de. Tek bir tarafa yoğunlaşarak içinden çıkılmaz bir duruma sebep olacağımıza alternatifler kullanarak eşit dağılım sağlanır tarfikte ve böylece herkesin birbirine faydası olur diye düşünüyorum.

Mem ü Zin (Mem û Zîn)

Leyla ve Mecnun kadar meşhur değil belki ama tam da Türk-Kürt kardeşliğinin yaralanmaya çalışıldığı bugünlerde bir Kürt aşk hikayesi olan Mem ü Zin okunası bir roman.

"Mem ü Zin; Yerde Yeşerip Gökte olgunlaşan Bir Aşk Hikayesi" ünlü Kürt bilgini Ahmedi Zani'nin manzum tarzda yazdığı bir eser. Ancak bu eseri İslam coğrafyasının yetiştirdiği müstesna ilim adamlarından Prof. Dr. Said Ramazan El-Buti roman şeklinde kaleme almış. Arapça keleme alınan bu eserin Türkçe'ye tercümesini ise yine bir akademisyen olan Abdulhadi Tümurtaş yapmış. Kent yayınlarından çıkan kitabın internet üzerinden satışını yapan tek bir siteye ulaşabildim;
http://www.kitapadresi.com/magaza/prddet.php?pid=9018

Zin'e ulaşamayan ve zindana düşen Mem'in münacaatından kısa bir parça:

"Rabbim! Dünyayı ve dünya ümitlerimi kaybettiğim sırada senin lütfuna kavuştum.

Ruhumda parlayan hidayetin devam ettiği sürece sabretmek bana gayet tatlı gelir. Gönlümde bana ünsiyet veren nurunu gördüğüm sürece, bu karanlık gözüme hiç gelir. Lütfun ve merhametinle kuşatıldığım sürece bu acı kalbime rahatlık verir."

29 Aralık 2007

Eşkiyalıktan Kabadayılığa

Yıllar önce Eşkiya'yı seyrettiğimde Şener Şen'in müthiş oyunculuğu ve Yavuz Turgul'un harika senaryosu etkilemişti beni. Zaten Eşkiya'nın Türk film tarihine olan katkısını herkes kabul ediyor. Aynı ekibin bu defa Kabadayı'da bir araya geldiğini öğrendiğimde yine güzel bir film izleyeceğim diyerek sinemanın yolunu tuttum.

Kabul etmek gerek ki Eşkiya filmini izlememiş biri için film gerçekten güzel. Eşkiya'yı izlemişler için de 10 yıl öncesini hatırlamak bakımından fena değil. Mesela ben 10 yıl öncesinde öğrenci olduğumu, fimi izlemek için sınıf arkadaşlarımızla Çemberlitaş'taki Şafak Sinemalarına gittiğimizi, filmi yine böyle bir Aralık ayında seyrettiğimiz gibi detayları hatırladım.


Eşkıya Kabadayı olmuş, Baran da Ali Osman. Cumali'nin yerini de Murat almış. Keje'nin yerinde ise bu defa Murat'ın annesi yer almış. Film ne Ahmet Hakan'ın eleştirisi kadar ağır bir eleştiriyi hak ediyor ne de olağanüstü bir film olarak gösterilmeyi.

Son olarak filmi izleyelim mi derseniz, bir film seyretmeniz gerekiyorsa, evet, izleyin.

19 Aralık 2007

Ice Hotel

Birkaç gündür İstanbul'da yaşanan soğuklar bayram tatilini düşünenleri düşündürmüş olsa gerek. Oysa ben acaba daha soğuk bir yer olsa da tatile gidebilsem diye düşünüyordum ki akşam eve dönerken radyoda buz otelin tanıtımına rastladım. Soğuğu seviyorum ama buz otelde de nasıl yaşanır bilmiyorum. Bu sene değilse de kısmet olur belki bir gün denerim.

Bayramın hayırlar getirmesini diliyorum.

4 Aralık 2007

Kurban

Sonunda bizim de kopya koyunlarımız oldu. Önce Oyalı sonra da Zarife adında iki tane kopya koyunumuz tam da Kurban Bayramı arefesinde yeni bir tartışmanın nedeni oldular. Bu koyunlar büyüdüklerinde kurban edilseler caiz midir? Değil midir? Yeni gündem maddemiz bu.

İlgili haber için tıklayın.

Gelelim asıl konumuza. Özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar için kurban kesmek gerçekten önemli bir problem. Hem bu problemi aşmak, hem kurban sevabını almak istiyoruz. Peki bunların üstüne bir de yardım sevabını eklemek ister miyiz? Elbette isteriz. Öyleyse aşağıdaki linkleri tıklayarak bu imkanları değerlendirelim;

http://www.denizfeneri.org.tr/kurban.aspx
https://www.ihh.org.tr/bagis/?quick=151
http://kurban.kimseyokmu.org.tr/

Ayrıca ürünlerini güvenle tükettiğimiz Danet'in de İstanbullular için ilkini geçen yıl düzenlediği bir organizasyonu bu yıl da tekrar ettiğini öğrendim. Henüz internet sitelerinde bir duyuru yapmamışlar ancak bana gönderdikleri e-postada detaylı bilgilendirme yapmışlar. Adrese teslim kurban organizasyonu yapıyorlar. İsteyenler şirketin 0212-4372106 numaralı telefonundan bilgi alabilirler.

7 Kasım 2007

Moral Yazıları

Bir süredir Moral Haber için yazdığım muhtevası daha çok siyasi olan yazılarımı blogumda da yayınlamam blog okuyucuları tarafından pek de tasvip edilmedi. Bunu önce bana doğrudan ulaşıp ileten okuyucular oldu. En son geçtiğimiz günlerde yazdığım Eskiler-Yeniler başlıklı yazıma gelen yorumlardan da bu durum anlaşıldı.

Bununla beraber o tür yazıların meraklıları da yok değil. Hatta o yazılarımla yeni bir okuyucu çevresi de oluştu. Ancak blog okuyucuları gerçekten de bloglarda daha çok blog yazarının bir bakıma günlüğünü okumak istiyor. Gün içinde yaşadıklarını, duygularını, aktivitelerini, düşüncelerini, arkadaşlıklarını, ilgi alanlarını... diye sıralayabiliriz.

Bu nedenle bundan böyle Moral Haber'de yayınlanan yazılarımı geçmiş tarihli yayınlayıp onlara ana sayfada yer vermeyeceğim. O yazılarıma ulaşmak için yan tarafta yer alan "etiketler" başlığındaki "Moral Yazıları" linkini tıklayabilirsiniz.

28 Ekim 2007

Eskiler - Yeniler

Okuyucu/ziyaretçi profilim bir hayli değişti galiba. Eskiden (eskiden dediysem çoook uzun yıllar önce değil, geçen yıl) blogumu adres çubuğuna "alikahya.blogspot.com" diye yazıp ziyaret edenler çoğunluktaydı. Dolayısı ile yorum yazanlar da beni günlük takip eden insanlardı. Cenk abi vardı mesela, hemen her yazıma mutlaka yorum yazardı. Emircan hoca hakeza... Siyah Zambak bloglamaya bir dönem ara verdiyse de hala devam ediyor. Ebruli vardı, şimdi kayıp... Mesela bloguma ilk yorum yazanlardan biri Tahin'di. Sonra onun arkadaşı Ladybird de yazmaya başladı. Nelly vardı, muhalif çizgiden... Yine onların arkadaşı Şehnaz vardı, şimdi adresini bile hatırlayamadığım. Heybe vardı. Geçenlerde blogunu ziyaret ettim onun da. Güzel şiirler/yazılar yazardı. Ryu vardı, blogunu bir açardı bir kapatırdı, en son onun da izine rastladım. Sonra Kervansaray esti bir dönem bloglarda. Yeni blogu Türkiye'den açılmasa da o hala ara sıra yorum yazıyor. Heralde en istikrarlı devam eden blogcu Kazım Mızrak'tır. O da bir kaç defa kapatmanın eşiğinden döndü sanırım ama hala devam ediyor. Suveyda da bloglamaya ara verenlerden galiba. Fakat özellikle de Baver'i unutmuyorum. Kızdı mı, kızdıysa neye kızdı hiç anlamadım, birden yorum yazmaz oldu mesela Baver... Tabi taa ilk bloglama dönemlerimden Zootechnist'i de unutmamak gerek. Gülçin de İngilizce bloglayanlardan... O da bir kaç defa yorumlamıştı postalarımı.

Şimdilerde ziyaretçilerim daha çok Google üzerinden gelmeye başladılar. Geçenlerde biri istihare ve istişare ile ilgili yazımı tıklamış. Yorumunu hep beraber okuyalım; "ben yeliz hocam selamun aleykum ben 3 gece ıstıhareye yattım bı gece sadece süt gordugumu hatırlıyorum. daha sonra arkadasımdan rıca ettım o yattı benım yerıme: yesıl bı arazı gormus fakat bu arazıde deıl ortasındakı cakıl taslı yolda gormus kendını ve bu yolda kara carsaflı yaslı ınsanlar varmıs.daha sonrada kardesını kan ıcınde gormus .yorumlarınız neler. sadece kendı ruyamamı bakmalıyım kafam cok karısık ? duygusal mı dusunuorum acaba . sankı bu ruylardan sonra erkek ark. daha cok baglandım ıcımdekı sıkıntılar gıttı ne olur yardım edın :( "

Ben istişare ve istiharenin önemini yazmıştım, oysa kardeşimiz bizden yorum bekliyor, belki okuyucularımız arasında yorumlayabilecek birileri olur diye düşündüm.

Demek toplumda hoca kisvesine bürünebilmek çok kolaymış, tabi o kisveyle insanların zaaflarından beslenmek de... Ne kötü!

21 Ekim 2007

EDS

Özellikle son bir haftadır İstanbul'un trafiğini doyasıya(!) yaşayan biri olarak son zamanlarda bir çok noktaya yerleştirilen elektronik denetleme sistemi (EDS) beni İstanbul'un trafiği için umutlandırıyor.


Geçen Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçerken dikkatimi çekti, E-5 üzerinde emniyet şeritlerine de EDS yerleştirilmiş. Ancak çoğu sürücü EDS yazısının ne anlama geldiğini zannedersem anlamadıklarından, ısrarla emniyet şeridinde ilerlemeye çalıştılar. Ancak bazıları da yazıyı gördüklerinde panikle emniyet şeridini terketmeye çalıştılar. EDS gerçekten önemli çünkü kendilerini karayollarının sahibi zanneden dolmuşlar ve araçlarındaki stikerlara güvenen ayrıcalıklı(!) sürücüler EDS sayesinde kesin cezayı alıyorlar. Bu da en azından bizim gibi diğer sürücüleri vicdanen rahatlatıyor.

EDS ile ilgili bilgi için; tıklayın.

Aslında trafik yoğunluğu da bir şekilde iyi değerlendirilebilyor. Geçen Kuran'ı seri okuyabilen bir arkadaşım yoğun trafikte tam 1,5 cüz Kur'an okuduğunu söylüyordu. Yani hem aracını sürerken hem de ibadetini yapmış. Cep telefonu kullanmaktan daha iyidir heralde.

18 Ekim 2007

Aliya İzzetbegoviç

19 Ekim 2003

Tarihin ender rastladığı askeri ve siyasi dehalardan biri olan Aliya İzzetbegoviç'in irtihal tarihi. Çok çabuk unuttuğumuz bir tarihi vakıa idi Bosna savaşı. Oysa biz yaştakilerin zulmü tanımaları bu savaşla olmuştu. Irak'taki zulüm için düzenlenmiş adam akıllı bir tel'in mitingi yok şimdilerde ama 90'lardaki hassasiyet başkaydı demek ki. Birçok vilayetimizde mitingler düzenlenirdi.


Aliya İzzetbegoviç'i nam-ı diğer Bilge Kralı ölümünün 4. yılında rahmetle anarken bu vesile ile menfur terör hadiselerinde şehit olan askerlerimize de Allah'tan rahmet diliyorum.

Bosna Marşını dinlemek için lütfen tıklayın.

10 Ekim 2007

Hafta Sonu Ziyaretçi Azalıyor mu?

Kim demiş C.tesi - Pazar internet kullanıcı/ziyaretçi sayısı düşüyor diye? Bu genel kanaati yalanlayan aşağıdaki grafiği nasıl açıklamak gerekiyor?


Blogu ilk açtığım zamanlar heyecanla takip ettiğim Statcounterı artık pek takip edemiyorum, buna vaktim müsait olmadığı kadar takip etmem beni bir sonuca ulaştırmıyor. Çünkü Statcounter sadece son 100 girişi sayıyor ve hafızasında tutuyor. Oysa son zamanlarda kullanmaya başladığım üstelik Türkçe hizmet veren Google Analytics tüm girişleri detaylarıyla hafızasında tutyor ve benim ayda bir kontrol edip içerik ve ziyaretçi detaylarını takip etmeme imkan sağlıyor. Sayfanın sağ kısmındaki menü bölümünde gördüğünüz, "en çok ziyaretçi gönderenler" ve "en çok arananlar" gibi bilgileri ayda bir ziyaret ettiğim Google Analytics sayesinde yapıyorum.

Gelelim sorumuza, yukarıdaki grafiği nasıl açıklayacağız? Doğrusu benim de blogumu C.tesi Pazar günleri ziyaret eden sayısı normalde azalıyor. Ancak geçen hafta bloguma eklediğim "Zekatmatik" başlıklı yazım googlda arandığında ilk sayfada çıkıyor. Açıkçası insanların bu programa bu kadar tevccüh göstereceklerini düşünmemiştim. Zekat konusunun müslümanlar için hala önem arzettiğinin göstergesi olarak algıladım ben bu grafiğin yükselişini. Bundan dolayı da sevindim.

3 Ekim 2007

Zekatmatik

İçinde bulunduğumuz ay bir bakıma zekat ayı da sayılır. İslam aleminde güzel bir adet oluşmuş, zekatlar genelde Ramazan ayında dağıtılıyor. Aslında zekatın zamanı zekatı verilecek olan para veya değerin üzerinden bir yıl geçmiş olmasıdır. Ancak zekat dağıtma zamanının bir şekilde Ramazan ayına denk getirilmesinin güzel bir adet olduğunu düşünüyorum.

Zamanımızda zekatı hesaplayabilmek döviz ve benzeri birimlerin çoğalması ile bir hayli zorlaştı. Bu durum bir ziraat bilimleri doktorunu harekete geçirmiş ve bildiğimiz excel üzerinde yaptığı çalışma ile zekatmatik adını verdiği bir proğram geliştirmiş. Allah kendisinden razı olsun diyoruz.

Ben bu bilgiyi Zaman gazetesinden okudum.

Programı indirmek için de aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

14 Ağustos 2007

Hayattan Güzel Örnekler

Önce adli teşkilattan başlayalım. Geçen hafta elimde dilekçemle hakimin odasına geçtim. Talebim hakimin biraz yabancı kaldığı bir konu oldu sanırım, bana oturmamı rica etti ve dilekçeyi benimle birlikte mütalaa etmeye başladı. Önüne bir kitap aldı, fihristinden ilgili konunun geçtiği sayfayı buldu, okudu ve müzakere etti. Bu süreç yaklaşık 10 dakika sürdü. Neticesinde ilgili notlarını dilekçemin altına yazdı ve kaleme kaydı için havale etti.

Bir çok hakim böyle durumda ne yazık ki anlattığım hakim gibi davranamıyor. Çünkü bunu kendilerine yakıştıramıyorlar. Yakıştıramamalarının nedeni ise hakim olduklarından her şeyi bilmeleri gerektiği kanaatinde olmaları. Bir avukatın karşısında konuyu bilmiyor durumuna düşmek ayıp geliyor galiba onlara. O hakimlerin neler yaptığını biz biliyoruz ancak yukarıda anlattığım hakim de açık bir şekilde bunu benimle paylaştı. Ben onu yaptığı davranıştan dolayı tebrik ettim. Teşekkür ettim. O da bunun üzerine diğer hakimlerin ne yaptığını söyledi; "avukat bey, biraz dışarıda bekleyin ben sizi çağıracağım" diyerek avukatı dışarı çıkartır ve bir başka hakimi arayarak sorar dedi. Bu bizce de bilinen bir şey zaten ama işte bunu yapan hakimler bilmediğimizi düşünüyorlar.

Bilmemek ayıp değil, hele de hukuk gibi uçsuz bucaksız bir alanda gayet normaldir. Bu durumu örtbas etmek gayesi ile avukata yapılan muamele (dışarı çıkmasını istemek) daha ayıp oluyor aslında. Hiç kimse -hakimler de, savcılar da, avukatlar da- her şeyi bilmek zorunda değildir. Fakat bilmesi gerektiği halde açıp okumuyorsa, muhatabı ile müzakereden çekiniyorsa ayıp olan budur.

İkinci güzel bir örnek de Fatih Vatan Caddesinde bulunan Hürrem Çavuş Camii. Bu caminin mimarisi ayrı bir konu esasında. Benim bu cami ile ilgili vereceğim örnek imamıyla ilgili. Yaklaşık 6-7 senedir zaman zaman gittiğim bir cami Hürrem Çavuş. Caminin içi ve dışı tertemiz. Lavabolarını kullanmadığım için o konuda bir fikrim yok. Cami temizliğinde önemli bir kriter lavaboların temizliği. Fakat iç ve çevre temizliği ile yeterli puanı alıyor Hürrem Çavuş. İmamın gayreti sayesinde oluyor bunlar. En son Cuma Namazı için üst kata çıktım. Cami içini görmeyen üst kata iki dev ekran konularak vaaz ve hutbeyi izleme imkanı sunulmuş. Bu bile başlı başına güzel bir düşünce, anlayış. Yukarıdaki linkten camiye ulaşım imkanlarını öğrenebilrsiniz. Gezin ve imamın arkasında bir namaz kılın derim.

11 Ağustos 2007

Aile Boyu Bloglayanlar

Geçtiğimiz günlerde yaz tatilinden dönen bir blog okuyucum blogumun son 3-4 aydır çok ağırlaştığını, artık takip etmekte zorlandığını, yazılarımın sadece başlıklarına bakarak takipte kalabildiğinden bahsetti. Gerçekten de son dönemlerde sıcak siyasi gelişmelerin de etkisinden olsa gerek blog camiasına bir hayli sıkıcı gelecek yazılar kaleme aldım.

Bugün gün boyu blogumun eski günlerini arayanlara yönelik bir konu aradım. Ne yazayım diye düşünüp bir taraftan da blogları gezindim. Bir de ne göreyim; bir grup bloogger resmen nüfus kütüklerini olduğu gibi bloga taşımışlar. Tamam, bir kısım okuyucular, Cenk Ünal, Ebruli ve Emir Can arasında acaba bir bağ var mı diye düşünüyorlar ve dile getiriyorlar ama bu saydıklarıma göre şimdi sıralayacağım ve benim sabahtan beri işin içinden çıkamadığım bloggerları hakikaten çözmek çok zor.


Şimdi ben linklerini vereyim de hangisinin kimin yeğeni kimin kardeşi olduğunu çözelim bakalım. Önce Anne olduğunu anladığımız Sema Hanım'dan başlayalım. Bu ablamızın anladığım kadarı ile iki kerimesi var, biri Serra Hanım. Ancak diğer kardeşimizin blogu hangisi çözemedim. Sema Hanım'ın bir de eltisi ya da kardeşi olduğunu sandığım Neriman Hanım var. Neriman Hanımın da Kübra ve Enes adlarında iki blogcu kardeşimizin annesi olduğunu sanıyorum. Sema Hanım'ın bir de kardeşi olduğunu sandığım Hatice Hanım var. Ayrıca Efnan Hanım'ın da bu hanımların kardeşi olduğunu düşünüyorum. Abla, kardeş, anne derken bu grubun bir de kuzenleri var. Mesela Mihriye Sultan Hanım bunlardan biri sanırım. Bir de Mehmet Han kardeşimiz var, bu kardeşimiz de yeğen oluyor. Ayrıca Mihriye Sultan Hanımın bir kardeşi var, o da Zehra Hanım. Bir de yengeler var. Bunlardan biri Filiz Hanım.

Ümit ediyorum bu abla ve kardeşlerimiz bana kızmazlar. Ufak bir dikkatle çözülebilecek bu ilişkiyi benim dile getirmemden kasıt sadece aileler arasındaki güzel iletişime bir örnek göstermek ve esasında haber niteliği bile taşıyabilecek ilginç bir örneği ziyaretçilerimle paylaşmaktı. Mazur görmelerini umuyorum.

9 Temmuz 2007

Moral Haber

Sabah sabah arayan arkadaşımın telefondaki muzip sorusuna bir anda anlam veremedim. Bana memleketim olan Hatay’daki seçim sonuçları ile ilgili tahminlerimi soruyordu. “Ben İstanbul’dayım, neden bana soruyorsun” dedim, güya Hasan Cemal ve Ertuğrul Özkök’e sormuş, “senin de bir tahminin vardır” dedi. O an anladım espriyi. Arkadaşım Moral Haber’de yer alan yazılarımdan dolayı beni esprisine konu etmişti.

Moral Haber aktif ve doğru haber sunmak için gayret gösteren içerikli bir site. Sorumluları ile çeşitli ortamlarda bir araya geldiğimizde genç kalemlere değer verdiklerini ve yazdıklarını sitelerinde yayınladıklarını öğrendim. Blogumda yazdığım yazılarımdan bir kısmının siteleri için uygun olduğuna kanaat getirdiler.

Mesleki içerikli yazılarımdan bir kısmı bundan böyle Moral Haber'de de yayınlanacak.

22 Haziran 2007

İnşaallah!

Bu Hanımefendinin yeri meclis olmalıydı. Keşke seçilebilecek bir yerde seçtirebilecek bir partide olsaydı. İnşaallah.

5 Haziran 2007

Nablus Künefesi

Künefe denilince benim aklıma Hatay gelir. Eminim bir çok kişi için aynıdır. Ancak uluslararasında da öyle mi acaba?

Künefe kültürümün çok iyi olduğunu sanırdım ancak bundan bir süre önce Ürdün'e giden bir yakınımın getirdiği Nablus künefesini yediğimde künefe konusunda öğrenecek daha çok eksiklerimin olduğuna kanaat getirdim. Tabi aynı ortamda bulunan bir başka dostun hac yolculukları esnasında sırf bu künefeyi yemek için trafik keşmekeşi ile meşhur, girildiğinde çıkmanın saatler aldığı Ürdün'ün başkenti Amman'a uğrayıp sadece bu tatlıyı üreten meşhur satıcısını bulup yediklerini anlatınca ben olayın ehemmiyetini daha bir başka kavradım.

Nablus ve künefesi için yaptığım google araştırmasından Selma Şevkli'nin Filistin Günlüğü başlıklı yazısında künefenin memleketi diye bahsedildiğini gördüm. Nablus için özgür ansiklopedide ufak bilgiler var. Ve Radikal gazetesinden Ayşe Karabat 2002 yılında aynı künefeden bahsetmiş.

Evet, gerçekten de çok farklı bir tad Nablus künefesi. O tadın farklılığı nerden işin doğrusu ben tam anlayamadım. Sanırım bizdeki künefeden farkı iki kat arasına peynir değil de sadece bir kat peynir bir kat kadayıf yapılmış gibi. Neyse, bunu da artık portakal ağacından öğreniriz.

Her şeye rağmen ben annemin künefesini özledim.

16 Nisan 2007

Osmanlıca Blog

Çok değerli bir büyüğümüz Osmanlıca için eskimez yazı der. Malum, çok çevrelerde Osmanlıcadan eski yazı diye bahsedilir. O büyüğümüz de o yazının Kur'an yazısı olmasından hareketle eskimez yazı olduğunu anlatmaya çalışır.

Başka Osmanlıca blog var mıdır bilmiyorum ama benim ilk defa rastladığım bir http://osmanlicam.blogspot.com Osmanlıcaya biraz ilgisi olanların takip etmelerinde fayda olacağını düşünüyorum. Blog yazarı "Sevgili Muhammed"i de tebrik ediyorum.

1 Nisan 2007

21 Mart 2007

BlogCUmhuriyeti

Bir önceki yazımda blogumla bir süre ilgilenemeyeceğimden dolayı yazar aradığımı beyan ettiysem de ne yazık ki kimseden ciddi bir teklif gelmedi. Ben de ne yapayım o blog senin bu blog benim blog blog gezdim hafta sonu. Bazılarına doğrudan ben yazarlık teklif edeyim diye düşündüm ama blogu olan benim blogda niye yazsın?

Yazdıklarına ve ürettikleri fikirlere şapka çıkartılacak çok sayıda blogcu var gerçekten de. Günlük takip edemesem de özellikle hafta sonları izlemeye aldığım bir kaç blogcu arkadaştan bahsedeceğim bugün.

Bir grup blogcu arkadaş bir araya gelmiş ve nereden akıllarına esmişse gerçekten de harika bir üretkenlikle toplu taşıma araçlarında yaşadıkları ilginçlikleri otobuste.blogspot.com adresinde okuyucularıyla paylaşıyorlar. Zevkle takip ettiğim bloglardan bir tanesi oldu bir süredir Otobüsteblog.

Bugün blogu açtığımda geçen yıl benim de değindiğim bir konuyu kaleme aldığını gördüğüm, özellikle blogunu tanımama sebep olan "Östrojen hanımın marifetleri.." başlıklı yazısından da anlaşılacağı üzere çok zekice yazılmış yazıların yer aldığı güzel bir blog daha; Ecenazeblog.

Anladığım kadarıyla eşinin çektiği güzel fotoğrafları Risalelerden güzel alıntılarla tamamlayan bir başka blog ise Zikriyeblog. Artık bahara girdiğimiz şu dönemde baharın güzelliklerini görmek ve tefekkür ederken hakikat pencerelerini aralamak istiyorsak sık kullanılanlara ekleyelim.

You Tube her zaman elimizin altında. Ancak elimizin altında olması ondan her zaman en güzel şekilde istifade edebilmemizi sağlayamıyor. Ya vakit azlığından ya da aramaya üşendiğimizden. İşte bir başka blogcu arkadaşımız da Nur Tube diye adlandırdığı bir blog açarak isminden de anlaşılacağı üzere belli konulardaki You Tube'da yer alan videolara kolaylıkla ulaşmamızı sağlamış. Hakikaten güzel bir düşüncenin ürünü Nurtubeblog.

Genç bir kardeşimiz de yeni bir blog açmış. Güzel bir kaç alıntı ve yazısı olmuş ancak sanıyorum ilk günlerdeki heyecanını kaçırmış olsa gerek, bir süredir güncellemiyor blogunu. Murat Aydın gibi genç ve heyecanlı kardeşlerimizi blog aleminde tutmamız gerektiği kanaatindeyim. Bu nedenle Murataydınblogu da ziyaret edelim.

Bu kadar tanıtımdan sonra ufak bir rica da Murat Özdemir için. Bir süredir rahatsız olduğundan aramızda göremediğimiz Murat için en azından dualarımızla desteklerimizi esirgemeyelim. Allah'tan şifa dileyelim.