Dini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2014

İşte bunlar hep...

Son zamanlarda dikkatimi çeken ve beni rahatsız eden bir söylem var; özellikle sosyal medyada ve şakacı dostlar arasında sıkça tekrarlanan "işte bunlar hep..." diye başlıyor ve sonuna farklı ifadeler yerleştiriliyor. Bu söylem genellikle de aşağılanan, hor görülen durum ve davranışlar için kullanılıyor.

Burada eleştirisini yapacağım örneklere yer verip sayfamı elbette kirletmek istemiyorum ama dileyen Google aracılığıyla bu ifadenin nerelerde kullanıldığını görebilir.

Peki bu söylem benim niçin dikkatimi çekiyor ve neden rahatsız oluyorum?

Bu ifade (işte bunlar hep...) özellikle Elmalılı Hamdi Yazır'ın hazırladığı Kur'nı-ı Kerim mealinde sıkça kullanılmıştır. Genellikle tekit ve teyit maksatlı ayet meallerinde bu ifadeye rastlanmaktadır. Elmalılı Hamdi Yazır A'raf Suresi'nin 179. ayetini "Celâlim hakkı için Cinn-ü İnsten bir çoğunu Cehennem için yarattık, onların öyle kalbleri vardır ki onlarla doymazlar, ve öyle gözleri vardır ki onlarla görmezler ve öyle kulakları vardır ki onlarla işitmezler, işte bunlar behaim gibi, hattâ daha şaşkındırlar, işte bunlar hep o gafiller" Hac Suresi'nin 6. ayetini "İşte bunlar hep Allahın şübhesiz hak ve o muhakkak ölüleri diriltiyor ve hakıkaten her şey'e kadir olmasındandır" ve yine Bakara Suresi'nin 27. ayetini "ki Allahın ahdini misak ile bağlandıktan sonra bozarlar, Allahın vaslını emrettiğini kat'ederler ve yer yüzünde fesad yaparlar, işte bunlar hep o husrana düşenlerdir" şeklinde tercüme etmiştir.


Şimdi Kur'an meailinden bu kadar örnekleri varken "işte bunlar hep..." diye başlayıp abes ifadelerle devam eden diğer örneklerin dikkatimi çekmemesi mümkün değil. Benim (ve eminim bir çok Kur'an okuyucusunun) bundan rahatsızlık duymaması da mümkün değil. Adeta Kur'ani bir ifadenin alaya alınır şekilde kullanıldığı hissi uyandırıyor diğer örnekler. Bu da ciddi rahatsızlık oluşturuyor.

Bu ifadeyi belki kimileri bilinçli kullanıyordur da, benim bu konuyu buraya yazmamın amacı belki bilinçsizce kullananlara bir fikir veririm ümididir.

4 Nisan 2014

Camiler ve cemevleri

Bugün cuma namazı için gittiğim camide secde edeceğim halının tozunu görünce cami ve cami cemaati adına üzüldüm. Bu gerçekten hak edilmeyen bir durum. Şu kadar imkanların var olduğu, israftan geçilmeyen bir zaman diliminde camilerin bu durumu kabullenilecek gibi değil.

Peki bu durumda kusur kimin diye akla bir soru geliyor. Elbette her şeyden önce hepimizin olduğunu belirttikten sonra kanaatimi belirteyim.

Akla ilk gelen devletten maaş alan cami görevlileri geliyor kusuru yıkmak için. Ama bu gerçekten çok büyük haksızlık olur. İmam veya müezzin elbette bulundukları ve hizmet verdikleri mekanı temiz tutmalılar ancak bir önder veya ilim sahibine yaptırılmayacak bir işi de bu insanlara yüklemek doğru olmaz. Devletin camilere bir temizlik görevlisi tahsis etmesi de düşünülebilir ancak benim bir başka düşüncem var.

Ben ülkemizdeki her caminin ayrı bir kurumsal kimliğe kavuşması ve bir dernek ya da vakıf aracılığı ile idare edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu dernek veya vakfın hem cami cemaatince hem de idari olarak denetlenebilir, şeffaf bir muhasebe ve yönetime sahip olması gerek. Ben mahallemdeki caminin internet adresine girerek hem ihtiyaçlarını hem elindeki varlıkları görebilmeliyim. Ayrıca tek bir tuşla yardım edebilmeliyim. Hatta cami inşaatı için ruhsat verilirken belki bu şartların yerine getirilip getirilmediğine, inşaat sonrasında devam edecek maddi ihtiyaçlarının teminine yönelik bir teminatın var olup olmadığına bağlı olarak izin verilebilir.

Son günlerde konuşulan Alevi açılımında da benzer bir çalışma yürütüldüğünü duymuştum. Alevi dedelerinin hangi şartlarda maaş alabilecekleri, açılımın tartışılan konularından biri galiba. Bu sorunun da benzer bir yapıyla çözülebileceğini sanıyorum.

6 Mart 2014

Tahta Kılıç

Fitne günlerini yaşadığımıza kimsenin şüphesi yoktur eminim. Daha düne kadar el ele kol kola gezen çevreler ne olduysa 2-3 aydır düşman oldular. Bu fitne değilse nedir?

Çok şükür böyle durumlarda bize doğru yolu gösterecek mihenk taşlarımız var. Peygamber Efendimiz'in hayatı ve hemen sonrasında yaşanan fitne hadiseleri örnek alınsa kafi...


Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Ömer gibi sahabelerin önde gelenleri Cemel Vakası gibi fitne zamanlarında üçüncü yolu tercih etmişler ama aynı zamanda hak bildiklerini de söylemişlerdir. Hz. Ali'nin içtihadında doğru olduğunu belirtmişler fakat savaşa katılmamışlardır. Peygamberimizin "Müslümanlar arasında fitne çıktığı vakit tahtadan bir kılıç edinin" hadisine uygun hareket etmeye çalışmışlardır.


Bu son hadiselerde elbette benim de haklı bulduğum bir taraf var. Camianın yanlış yaptığı kanaatindeyim. Bu düşüncem hükumet üyelerinin yaptıkları iddia edilen yolsuzlukları hoş gördüğüm ve kabul ettiğim anlamına gelmez elbette. İddialar doğruysa cezalarını çeksinler ki zaten bunu burada çekmeseler öte dünyada çekecekler. Fakat camianın da misyonu ayıpları tecessüs edip ortaya çıkarmak değil, ayıbı yapmayacak, ahlaklı nesiller yetiştirmek değil midir? (Değil miydi?)

Netice; kılıcım tahta. Kimseyle polemiğe de girme derdinde değilim. Fakat hak ve hakikat gördüğümü dile getirdim.

3 Mart 2014

Rahmet

Yağmur yağar, ıslanmak istersin ve çıkarsın açık havaya, doya doya ıslandığını sanırsın da eve girdiğinde ıslanmadığını fark edersin... Bu duyguyu ancak yaşayan bilir...


Kutsal yolculuğun en zevkli kısmıdır dua... Ellerini açıp avuç avuç rahmet hazinesini kapmaya çalışırsın. Rahmetin çokluğu karşısında çok şeyler elde ettiğini düşünürsün... Evine dönüp eline baktığında feryatların arşı inletse de -nasipse- bir sonrakine kalmıştır, becerin ölçüsünde... 

Şunun için de, bunun için de, onun için de dua edecektim daha Ey Allahım! Bana o fırsatı bir daha verir misin?

11 Ocak 2013

Faizden Anladığımız?

Bugün cuma hutbesinde imam dinimizce yasaklanan faiz ve benzeri diğer yasaklardan bahsetti. Hutbe konusu güzeldi de acaba camide bulunan belki imam dahil hemen hepimizin cebinde bulunan banka kapılarının bir başka değişle kredi kartlarının hangi şartlarda kullanımı caizdir acaba? Ya da yine bir çok kişinin ödemek zorunda kaldığı araç kredisi, konut kredisi ve daha niceleri...

Oysa özellikle de son yıllarda dindarlaşma ve muhafazakarlaşma eğiliminde olduğu söyleniyor toplumumuzun. Peki bu eğilim faize bakış açımızda bir değişim oluşturuyor mu yoksa tam aksine -tabiri caiz ise- tüm iliklerimize kadar faizin içinde miyiz?

İşte tüm bu düşünceler içinde aşağıdaki anketi hazırlamak geçti içimden. Kabul etmek gerekir ki amatörce hazırlanmış bir anket olup katkıda bulunacaklar da sayılıdır. Kısaca bir anketten beklenecek istatistiksel bir veri doğurmayacak. Ancak yine de katılır ve fikrinizi paylaşırsanız, hatta yorumlarınızla da desteklerseniz sevinirim.

9 Ağustos 2012

Çocuk ve Cami

Ramazan'ın yaz aylarına denk gelmesi ile birlikte insanlar çocuklarını daha bir iştiyakla camilere, teravihlere götürmeye başladılar. Bu da haliyle yıllardır süregelen çocuk ve cami tartışmalarının artmasına neden oldu.

Dün evimin hemen yanındaki caminin imamı cemaate çocuklarını camiye getirmelerini ve çocukları azarlamamalarını tavsiye etti. Fakat camide altını ıslatan çocuğun kirlettiği halıyı çocuğun ebeveyninin haber bile etmediğini ve gün içinde camiye giren çocukların bir aydınlatmayı kırdıklarını anlattı. Çocuklara kavl-i leyn ile cami adabının anlatılması gerektiğini de söyledi ve bence çok yerinde bir konuşmaydı.

Twitterda da konuyla ilgili hemen her gün bir şeyler yazılıyor. En son uzman pedagog Adem Güneş de konuya değinince kendi tecrübem canlandı zihnimde birden. Zaten bir süre önce yazdığım Bugünün Çocukları başlıklı yazıma gelen bir yorumda da benim geçmişte yaşadığım bir hadise hatırlatılmış ve ben de bunun yeni bir yazı konusu olabileceğini belirtmiştim. İşte o yazı bu yazı olsun.

Küçükken yaşadığımız ilçede misafirliğe gittiğimiz bir gün ev sahibi ile birlikte babam ve ağabeylerim hep beraber yatsı namazına gitmiştik. Evden başka bir yerde tuvalete gidemeyen biri olarak camide altımı ıslatmam kaçınılmaz olmuştu. Yanında durduğum misafirliğe gittiğimiz ev sahibi ağladığımı duyar duymaz namazı bozdu ve beni kucakladığı gibi eve götürdü. Namaza devam eden ağabeylerim ise cami dönüşü âmâ olan cami görevlisinin beni aradığını söyleyerek o camiden beni soğutmuşlardı. Hatta cuma geceleri ilçemizde yatsı namazı öncesi sala verilirdi ve o camiden gelen sala sesini anlamadığım için ağabeylerim o salayı benim malum hadiseyi hikayelendiren bir biçime dönüştürürler ve yine beni korkuturlardı. Neden sonra babam beni bir gün her nasılsa yine o camiye götürdü ve bütün korkularım izale oldu.

Yaz aylarında ninemin kaldığı köye gider ve yazın büyük bir kısmını orada geçirirdik. Yine köyde sağır ve dilsiz olan cami cemaatinden biri vardı. Kısa kollu giysilere çok kızıyordu ve kovalıyordu. Evet,  köyümüzde benim çocukluğum döneminde kısa kollu giyinen çocuk bile neredeyse yoktu ve ben de sırf o adamcağızın yüzünden camiye gidemiyordum. Babam yine beni elimden tutup götürüyordu. Böylece hem cemaate örnek oluyor hem de benim korkumu yenmemi sağlıyordu.

Yine bir defasında da babamın görevi gereği camide vaaz kürsüsünde olduğu esnada babamın yanına çıkmıştım. Çıktığımı hatırlıyorum ancak nasıl indiğimi veya indirildiğimi hatırlamıyorum. Ancak o sahneden hatırımda incindiğime dair bir iz yok.

Adem Güneş'in bahsi geçen twitine cevaben de yazdığımı bu örneklemelerden sonra tekrarlayacak olursam; bence cami cemaatinin ve özellikle yaşlıların çocukları azarlaması hiç bir zaman sona ermeyecektir. İnsanlık ve ihtiyarlık var olduğu sürece bu devam edecektir. Ancak insanlar (aileler/ebeveyn) çocuklarının camiyi sevmemesine bahane olarak bu gerekçeyi sunmamalı. Çocuğa verilecek terbiye cami cemaatinin azarına değil ebeveynin vereceği sevgiye daha duyarlı olduğunda bu azarların varlığı önemini yitirecektir. Ben buradaki örneklerin haricinde daha bir çok yaşadığım olumsuzluğa rağmen camileri hep sevdim ve bundaki en büyük etken babam ve ailemdi.

2 Ağustos 2012

Beyazıt Camiinde Teravih

Ramazanın bana en çok özlettiği şey şüphesiz kutsal topraklar oluyor. Orucuyla, iftarıyla, teravih ve teheccütleriyle bu mübarek ayı orada ihya edebilmenin tarifi ne yazık ki yok... Ancak İstanbul'da olmanın bir avantajı da selatin camilerindeki atmosferin o özlemi nispeten dindirebilmesidir.

Beyazıt Camii benim için ayrı yeri olan selatin camilerinden biri. Zira fakültede okuduğum dönem özellikle öğle namazlarını eda ettiğim, rahmetli İsmail Biçer Hocaefendiyi dinleyebilmek için derse 5-10 dakika geç kaldığım bir cami.

Bu defa gittiğimde yaşadığım hüznün kaynağını iç alemimde sorgularken acaba geçmişe olan özlemin getirdiği bir hüzün mü diye düşündüm ancak önceki günlerde tadilattan yeni çıkan ve pırıl pırıl parlayan Fatih Camiindeki parıltıyı görememekten olabileceği aklıma geldi. Gerçekten de köhnemiş, sönük ışıklar, kararmış mermerler ve sütunlar insana bir hüzün veriyor Beyazıt Camiinde. Muhtemelen kısa süre içinde orası da tadilata alınır. Ancak yine de tereddüt yaşıyorum, çünkü bu hali bize hüzün verse de geçmişten gelip ayakta kaldığını göstermekle ayrı bir duyguya da neden oluyor.

Bu camilerin bir de kendi hüzünleri var aslında. Onların o hüzünlerini de bizler izale edebiliriz. Özellikle Beyazıt Camii, Süleymaniye Camii bunların başında geliyor. Bu camilerin etrafında neredeyse yerleşim merkezinin kalmaması öğle ve ikindi namazları haricinde camilerin boş kalmasına neden oluyor. İmkanı ve vakti olanlar bu camileri boş bırakmamalı. Bu camilerin hüznü bir kaç gün önce haber de olmuştu.



Suat Hoca Beyazıt Camiinin kurra imam geleneğine uyan biri. Vitir öncesindeki natı ve sonrasındaki kıraati dinlemeye değer.

3 Kasım 2010

Hayrettin Karaman Hoca'dan güzel tespitler

Dün akşam Karaman Hoca TRT Haber kanalında bir programa konuk olmuş.Hassas bir konuda gerçekten yerinde ve delilli bir izahatta bulunmuş. Çok zaman aklıma geliyor, kaleme almak istiyor olmamam rağmen konunun hassasiyeti, kendi konumum ve daha birçok nedenden dolayı değinemediğim bir konuya böyle bir referansla değinebilmek iyi oldu. Ne ben yorulayım, ne şimşekleri üzerime çekeyim. Buyurun size ilgili açıklamaların linki; "Açıktan daha cazip başörtülü 'giyinmiş çıplaklar' var!"

7 Mayıs 2010

Fatih Kaya Hoca

Önceki gün akşam namazı için Çorlulu Ali Paşa Camii'ne düştü yolum. Akşam yorgunluğunun da etkisi olsa gerek camiden çıkasım gelmedi. İyi ki çıkmamışım, imam öyle bir güzel Kur'an okudu ki, sadece mest olup dinleyebildim, adeta kendimden geçtim. Uzun zamandır kulağımın böyle güzel bir okuyuşu dinlememesinin de tesiri ile çok mesrur oldum ve hoca okumayı bitirir bitirmez gittim, tebrik ettim ve tanıştım. Meğer 2008 yılının Dünya Kur'an Okuma Birincisi imiş.

Bu güzel Cuma sabahında, buyurun hep birlikte dinleyelim;



Videoyu izleyemeyenler için ilgili link.

(Not: Ne videonun ne de linkin çalışmadığını fark ettim bugün. En güzeli googlea yönlendirmek galiba. Buyurun. - 26.07.2012)

15 Kasım 2009

Kurban "keselim"

Her Kurban Bayramı yaklaşırken kaleme almayı düşündüğüm bir konu oluyor ama bir türlü bunu gerçekleştiremiyorum. Geçen Cuma, hutbenin de konusu olan bir hususu dikkatelere bir defa da ben çekmek istiyorum.

Öncelikle bu yazının hedefinin hayırsever kuruluş ve derneklerin hayırlarını engellemek olmadığını belirtmeliyim. Ancak şu husus net bir biçimde bilinmelidir ki; kurban bir ibadettir, hayır işi değildir. hayır için kurban kesmekle, kurban bayramında Allah'ın emrettiği şekliyle hayvan kesmek birbirinden tamamen farklıdır. Fakat birçok hayırsever kuruluş, dernek ve vakfın kurban organizasyonları düzenliyor olması halkımızda yukarıda belirttiğimiz kavram karmaşasının oluşmasına neden oluyor.

Doğrusu hayırseverlerin düzenlemiş oldukları kurban organizasyonlarının bir ihtiyaca binaen çıktığı bir gerçektir. Bunun yanında tümü için "bunlar ibadet yerine, hayır yapmanıza vesile oluyorlar" demek de yanlış olur. Hatta bir kısmı için çıkarılan söylentilerin de doğruluğuna inanmıyorum. Ancak tüm bunlar kurban ibadetinin hakkıyla yerine getirilmesine de engel oluyor diye kanaat bildirmeliyim.


Öncelikle kurbanı kurban eden kişinin kesmesidir sünnet olan. Haydi diyelim ki, acemi kişilerin kesmesi hayvana eziyet olduğundan bu sünnetten feragat edilsin; peki o halde hiç olmazsa hayvanın kesilmesine şahit olmak, Allah'ın rızası için yapılan bir ibadette ibadet alanında olmak neden kötü olsun? Bunun için imkanların zorlanması yanlış mı olur? Ayrıca çocukların bu ibadeti algılamalarını engellemek hakkımız mı? Yeni neslin kurban ibadetine yaklaşımının nasıl olacağını gerçekten merakla bekliyorum. Biz çocukluğumuzda cani ruhlu yaratıklar mıydık, zevk mi alıyorduk hayvanın kanının akıtılmasından? Belki üzülüyorduk ama onun bir ibadet olduğu hakikati bilinçli bir şekilde dimağlarımıza anlatıldığından ve yerleştirildiğinden bu durumu garipsemiyorduk. Oysa yeni neslin farkında olmadan bu ibadetten soğutulduğunu gözlemlemek mümkün bugün.

Hayvanlarımızı geleneksel yöntemlerimizle, İslam'ın temizlik esaslarına hakkıyla uymak kaydıyla varsa evlerimizin bahçelerinde, bu mümkün değilse civar köylerde anlaşacağımız köylülerin besihanelerinde, başında durmak sureti ile, yaşı uygun çocuklarımızla birlikte -ibadeti bütün ruh ve canımızla hissedene kadar- keselim.

8 Mayıs 2009

Örnek Cami

2 yıl önce kaleme aldığım ve yıllardır özlemini duyduğum farklı bir yaklaşım ve mimari ile yapılmış caminin haberini dün televizyonlarda görünce birden heyecanlanmıştım. Bugün gazetelerde de rastlayınca bunu blogumda paylaşmam gerektiğini düşündüm.


Teferruata girmeden, haberin detayı için ilgili linki tıklayınız.

17 Nisan 2009

Acaba minareler...?

Acaba diyorum... Merkezi sistemle ezan okunan yerleşim merkezlerinde bir süre sonra sadece mimari görüntü olmaktan öteye gitmeyecek minarler yeni camilere yapılmaz mı olur? Vaz mı geçilir minarelerden?

27 Eylül 2008

Cenaze namazı

Habere göre bir kadın vekil cenaze namazında en önde saf tutmuş, hem de başı açık. Cenaze namazını bir ritüel olarak gören zihniyetin buna ses çıkarmaması gayet normal karşılansa da şayet o cenaze namazında ben cemaat olsaydım namaz kılmazdım ama imam olsaydım, uyarımı yapar buna rağmen kılardım çünkü cenaze namazı kılınan şehidin hiç olmazsa namazı şeklen de olsa kabul olacak biri varsa o da imamın kıldığıdır, diğer cemaatin namazı şeklen kabul değildir.

Yanlış düşünüyorsam Emircan Hocamız düzeltsin.

16 Eylül 2008

Beş maddede düşüncelerim

  1. Başbakanın muhalefet boşluğunda bir medya grubunu kendisine muhalif partiymiş gibi görüp muhatap almasını, her hafta yeni bir açıklama yapmasını tasvip etmiyorum.
  2. Deniz Feneri Derneğinin bir kaç kişi yüzünden yaptığı iyiliklerinin unutulmasına gönlüm razı olmuyor. Fakat buna neden olanların da bu iyilik hareketinin aksamasına neden olan medyanın da o derneğin yardımlarıyla ayakta durabilen insanların ahına dayanabileceklerini pek sanmıyorum.
  3. Eyüp Camii etrafını iftar vaktinde piknik alanına çeviren insanları ne kadar anlayışla karşılamaya çalışsam da yapamıyorum.
  4. İftar çadırlarının ilk çıktığı dönemlerdeki işlevini tamamladığını, artık günlerin uzaması ile bunlara ihtiyaç kalmadığını, bunun yerine kumanya dağıtımı gibi daha mantıklı bir yöntemin uygulanmasının doğru olacağını, iftar çadırlarının eğlence merkezlerine dönüştüğünü düşünüyorum.
  5. Sultan Ahmet Camii ve sair diğer benzer alanları panayır alanına çeviren, içerde teravih kılınırken avluda konser proğramı yapılmasına göz yuman anlayışı da kınıyorum. Ramazan ayının içinde sadece oruç kaldı, gerisi boşaltıldı.

30 Ağustos 2008

Cüzzamlı haşemalılar

Son günlerde dindar kesimin adeta dört elle sarıldığı bir yazı var, maillerde dolaşıyor, gruplarda alkışlanıyor, yazarlar mezkur yazıyı bulup okumamızı istiyorlar. Bilgi olsun diye yazının linkini ben de vereyim.

Gerçekten de yazı okunduğunda yazarı Balçiçek Pamir taktir ediliyor. Neticede yazar kötü bir şey yazmamış, aksine kendi ifadesi ile; “ait olduğunu hissettiği topluluktan” çok farklı ve hoşgörülü yaklaşmış ve bunu ben de taktir ettim.

Benim asıl konum ise şu; yazıda üç örnek var, Bodrum'da haşemalı 2 bayan (ilk defa gitmişler Bodrum'a), İstanbul Kemerburgaz'da bir site sakininin annesinin başı kapalı olması ve İstanbul Levent'te bir İtalyan restoranına giden bir çift (bayanın başı kapalı).

Haşemalı 2 bayanın Bodrum'da ne işi var diye sorsam eminim şu soru ile karşılaşırım; “ne yani, haşemalıların yaşam hakkı yok mu?” Var, var olmasına var da, kendisine yakışacağı şekilde bir yaşam hakkı var. Yok öyle kafasının estiği yere gitme lüksü. Çarşamba'da mini etekli gezince rahatsız olmuyor musun onu giyen bayandan? Ya da cami ve civarlarında bu kıyafetle dolaşanlar rahatsızlık uyandırmıyor mu? Herkes kendisine yakışanı yapıyor. Jet Fazıl'ı boşuna mı tebrik ettik daha önceki bir yazımızda; artık dünya kadar alternatif tatil önerileri varken kala kala Bodrum mu kaldı gidecek yer? Kaldı ki İslam'da erkekler için olduğu kadar kadınlar için de bakılması haram olan görüntüler vardır. Detayını Ahmet Hakan eminim anlatır ancak şu kadar ki Bodrum'da plajda denize girmek kadın ve erkek tüm Müslümanlar için doğru karşılanmaz ve zaten bundan dolayıdır ki haremlik selamlık plajlar ve havuzlar çıkmıştır ortaya. Haşemalı iki kardeş ya bu durumdan haberdar değillerdir ya da amaçları başkadır diye düşünüyorum ben.

Diğer iki örneği de benzer kıyaslara konu edebiliriz ancak en dikkat çekici olanla yetinelim biz.

Dinin ve dindarlığın bu kadar yozlaştırılmasındaki temel faktörlerin ne olduğunu da sosyologlarla beraber din alimlerimiz inceleyip raporlasınlar, bizden bu kadar...

4 Aralık 2007

Kurban

Sonunda bizim de kopya koyunlarımız oldu. Önce Oyalı sonra da Zarife adında iki tane kopya koyunumuz tam da Kurban Bayramı arefesinde yeni bir tartışmanın nedeni oldular. Bu koyunlar büyüdüklerinde kurban edilseler caiz midir? Değil midir? Yeni gündem maddemiz bu.

İlgili haber için tıklayın.

Gelelim asıl konumuza. Özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar için kurban kesmek gerçekten önemli bir problem. Hem bu problemi aşmak, hem kurban sevabını almak istiyoruz. Peki bunların üstüne bir de yardım sevabını eklemek ister miyiz? Elbette isteriz. Öyleyse aşağıdaki linkleri tıklayarak bu imkanları değerlendirelim;

http://www.denizfeneri.org.tr/kurban.aspx
https://www.ihh.org.tr/bagis/?quick=151
http://kurban.kimseyokmu.org.tr/

Ayrıca ürünlerini güvenle tükettiğimiz Danet'in de İstanbullular için ilkini geçen yıl düzenlediği bir organizasyonu bu yıl da tekrar ettiğini öğrendim. Henüz internet sitelerinde bir duyuru yapmamışlar ancak bana gönderdikleri e-postada detaylı bilgilendirme yapmışlar. Adrese teslim kurban organizasyonu yapıyorlar. İsteyenler şirketin 0212-4372106 numaralı telefonundan bilgi alabilirler.

3 Ekim 2007

Zekatmatik

İçinde bulunduğumuz ay bir bakıma zekat ayı da sayılır. İslam aleminde güzel bir adet oluşmuş, zekatlar genelde Ramazan ayında dağıtılıyor. Aslında zekatın zamanı zekatı verilecek olan para veya değerin üzerinden bir yıl geçmiş olmasıdır. Ancak zekat dağıtma zamanının bir şekilde Ramazan ayına denk getirilmesinin güzel bir adet olduğunu düşünüyorum.

Zamanımızda zekatı hesaplayabilmek döviz ve benzeri birimlerin çoğalması ile bir hayli zorlaştı. Bu durum bir ziraat bilimleri doktorunu harekete geçirmiş ve bildiğimiz excel üzerinde yaptığı çalışma ile zekatmatik adını verdiği bir proğram geliştirmiş. Allah kendisinden razı olsun diyoruz.

Ben bu bilgiyi Zaman gazetesinden okudum.

Programı indirmek için de aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

30 Eylül 2007

Ramazan

İçinde bulunduğumuz değerli zaman dilimlerini nasıl geçiriyoruz diye düşünürken önümdeki kitaptan okuduğum şu kıssa birden iftarını açmakta zorlananları getirdi aklıma.

Açlıktan takatı kalmayan biri Peygamberimize geliyor ve durumunu izah ediyor. Peygamberimiz bu zatı gece konaklayacak birini sorduğunda Ensar'dan biri "ben" diye atlıyor ve evine götürüyor.

Evin hanımı "çocukların azığından başka bir şey yok" diyor eşine. "Çocukları avut, sonra da uyut" diyor sahabe. "Yemek için konuğumuzla içeri girdiğimizde bir düzenle kandili de söndür, ona bizim de yediğimizi göster" diyor.

Nihayet çocuklar uyutuluyor, kandiller bir düzenle söndürülüyor, karı-koca aç kalıyor ve misafir doyuruluyor. Ertesi gün Allah Resülü; "Allah, sizin bu gece misafirinize yaptığınızdan pek hoşnut oldu" buyuruyor.

Fakir fukarayı düşünenlere, iftar etmelerine vesile olanlara ne mutlu. İnsana huzur verecek böyle bir ibadeti yapmak için hala 10 günden fazla vaktimiz var.

12 Eylül 2007

Ramazan ve Akşam Ezanı (İftar Vakti)

Ramazan ayının girmesi ile googledan artan oranda akşam ezanı vakti aranıyor. Daha önce Fatih'te Akşam Ezanı başlıklı bir yazımdan dolayı arayanlar yanlış yönlenmiş oluyorlar çünkü orada sadece Fatih Camiinde okunan bir akşam ezanı videosu var. Bu yanlış yönlenmeye son vermek amacı ile akşam ezanı ya da iftar vaktini öğrenmek isteyenlere Diyanet İşleri Başkanlığının web takviminin linkini veriyorum.

Bu vesile ile Ramazan ayının hayır ve bereket getirmesini temenni ediyorum.

5 Nisan 2007

Nabi'den

Nabi, 1642 yılında Urfa’da doğar. Urfa’nın tanınmış ailelerindendir. İyi bir eğitim görmüştür. Arapça’yı ve Farsça’yı çok iyi bilir. Devrinde "Sultanü'ş-Şuara" diye anılmıştır.

Nabi ile ilgili, 1678 yılında hacca giderken yaşadığı rivayet edilen bir hadise vardır.

Şair, hacca gitmeye niyet eder ve bir kafile ile yola koyulur. O dönemde günlerce süren meşakkatli bir yolculukla ancak menzile ulaşılabiliyordu. Şairin de içinde bulunduğu kafile Medine’ye yakın bir yerde vakit geç olduğu için mola verir. Nabi, mübarek yerlere yaklaşmış olmanın heyecanı ile uyuyamamıştır. Gözleri etrafta gezinirken bir kişinin ayakları kıbleye karşı yattığını görür. Böyle durumlarda çok hassas olan şair, irticalen şu mısraları söyler.

"Sakın terk-i edebden kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu

Nazargah-ı Ilahi’dir makam-ı Mustafa’dır bu "

Terk-i edeb: Edebi terketmek

Kuy-ı mahbub-ı Huda:Allah’ın sevgilisinin beldesi

Nazargah : Bakılan yer

Bu beyti duyan kişi hemen toparlanır, ayağa kalkar. Davranışı kasti değildir ama çok utanır. Bir müddet sonra herkes toparlanır ve yola çıkarlar. Sabah ezanları okunurken Medine’ye yaklaşmışlardır. Fakat hayrete düşerler. Mescid-i Nebi’nin bütün minarelerinden müezzinler sala verir gibi şunları okumaktadır.

"Sakın terk-i edebden kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu

Nazargah-ı Ilahi’dir makam-ı Mustafa’dır bu "

Namazlar kılındıktan sonra kafilede bulunanlar büyük bir şaşkınlık içinde müezzine sorarlar. "Bu şiiri şair Nabi daha bu gece yolda iken söylemişti. Siz nereden biliyorsunuz?" Aldıkları cevap hem enteresan, hem de muhteşemdir. "Peygamber efendimiz (sav) bu gece rüyamızda bize bu beyti öğretti ve sabah ezandan önce okumamızı istedi."