Hakkımda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hakkımda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2012

Çocuk ve Cami

Ramazan'ın yaz aylarına denk gelmesi ile birlikte insanlar çocuklarını daha bir iştiyakla camilere, teravihlere götürmeye başladılar. Bu da haliyle yıllardır süregelen çocuk ve cami tartışmalarının artmasına neden oldu.

Dün evimin hemen yanındaki caminin imamı cemaate çocuklarını camiye getirmelerini ve çocukları azarlamamalarını tavsiye etti. Fakat camide altını ıslatan çocuğun kirlettiği halıyı çocuğun ebeveyninin haber bile etmediğini ve gün içinde camiye giren çocukların bir aydınlatmayı kırdıklarını anlattı. Çocuklara kavl-i leyn ile cami adabının anlatılması gerektiğini de söyledi ve bence çok yerinde bir konuşmaydı.

Twitterda da konuyla ilgili hemen her gün bir şeyler yazılıyor. En son uzman pedagog Adem Güneş de konuya değinince kendi tecrübem canlandı zihnimde birden. Zaten bir süre önce yazdığım Bugünün Çocukları başlıklı yazıma gelen bir yorumda da benim geçmişte yaşadığım bir hadise hatırlatılmış ve ben de bunun yeni bir yazı konusu olabileceğini belirtmiştim. İşte o yazı bu yazı olsun.

Küçükken yaşadığımız ilçede misafirliğe gittiğimiz bir gün ev sahibi ile birlikte babam ve ağabeylerim hep beraber yatsı namazına gitmiştik. Evden başka bir yerde tuvalete gidemeyen biri olarak camide altımı ıslatmam kaçınılmaz olmuştu. Yanında durduğum misafirliğe gittiğimiz ev sahibi ağladığımı duyar duymaz namazı bozdu ve beni kucakladığı gibi eve götürdü. Namaza devam eden ağabeylerim ise cami dönüşü âmâ olan cami görevlisinin beni aradığını söyleyerek o camiden beni soğutmuşlardı. Hatta cuma geceleri ilçemizde yatsı namazı öncesi sala verilirdi ve o camiden gelen sala sesini anlamadığım için ağabeylerim o salayı benim malum hadiseyi hikayelendiren bir biçime dönüştürürler ve yine beni korkuturlardı. Neden sonra babam beni bir gün her nasılsa yine o camiye götürdü ve bütün korkularım izale oldu.

Yaz aylarında ninemin kaldığı köye gider ve yazın büyük bir kısmını orada geçirirdik. Yine köyde sağır ve dilsiz olan cami cemaatinden biri vardı. Kısa kollu giysilere çok kızıyordu ve kovalıyordu. Evet,  köyümüzde benim çocukluğum döneminde kısa kollu giyinen çocuk bile neredeyse yoktu ve ben de sırf o adamcağızın yüzünden camiye gidemiyordum. Babam yine beni elimden tutup götürüyordu. Böylece hem cemaate örnek oluyor hem de benim korkumu yenmemi sağlıyordu.

Yine bir defasında da babamın görevi gereği camide vaaz kürsüsünde olduğu esnada babamın yanına çıkmıştım. Çıktığımı hatırlıyorum ancak nasıl indiğimi veya indirildiğimi hatırlamıyorum. Ancak o sahneden hatırımda incindiğime dair bir iz yok.

Adem Güneş'in bahsi geçen twitine cevaben de yazdığımı bu örneklemelerden sonra tekrarlayacak olursam; bence cami cemaatinin ve özellikle yaşlıların çocukları azarlaması hiç bir zaman sona ermeyecektir. İnsanlık ve ihtiyarlık var olduğu sürece bu devam edecektir. Ancak insanlar (aileler/ebeveyn) çocuklarının camiyi sevmemesine bahane olarak bu gerekçeyi sunmamalı. Çocuğa verilecek terbiye cami cemaatinin azarına değil ebeveynin vereceği sevgiye daha duyarlı olduğunda bu azarların varlığı önemini yitirecektir. Ben buradaki örneklerin haricinde daha bir çok yaşadığım olumsuzluğa rağmen camileri hep sevdim ve bundaki en büyük etken babam ve ailemdi.

24 Aralık 2007

Mim'liyim, Mim'lisin, Mim'li!

Blogu açtım açalı aralıklarla bu oyunlara dahil oluyorum; en son Ryu oyuna dahil etmiş beni. Merak ettim, ilk çıkaran kimdir acaba diye, linkleri takip ede ede sonunda oyunu başlatana ulaştım. Karar verdim, bir mim konusu da ben çıkaracağım.

5 adet soru sorulmuş, bunları cevaplamam isteniyor. Sorular ve cavapları şöyle;

S-1)Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?
C-1)Ümit Şimşek Hocanın blogunu birkaç defa ziyaret etmiştim ama bir blogun nasıl açıldığını, nasıl kullanıldığını bilmiyordum. Bir süre sonra başka bloglar da görünce detaylı incelemeye karar verdim ve 2005 sonunda blog yazmaya başladım.

S-2)Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?
C-2)Blog yazılarımı etiketlerden de anlaşılacağı üzere belli konularda yazıyorum. O etiket başlığı altında değişik konulara değiniyorum belki ama her düşüncemi ve hayatımın her aşamasını paylaşmıyorum blogda. Fakat bu durum içimden geldiği gibi yazmadığım anlamına da gelmiyor. Neticede Ali Kahya'nın tornasından çıkıyor hepsi.

S-3)Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
C-3)Bloguma ve yazdıklarıma önem vermeye çalışıyorum. Bununla beraber blog yazmak için bir şeylerden feragat ettiğimi söylemek zor. Çoğu yazımı iş yerinde iş yoğunluğumun olmadığı sıralarda yazıyorum ve akşam evde son kontrolden sonra yayınlıyorum. Yazmak kadar arada sırada blogla ilgilenmek, yorumlara cevap yazmak da zamanımı alıyor aslında. Çok yorum aldığımdan da değil bu ama her yoruma ayrı cevap yazmak bazen vakit alıyor. Yorumcu dostlar buna alınmasınlar elbette ama doğrusunu söylemek gerekirse her yoruma cevap yazma adetimi bazen bırakmayı düşündüğüm oluyor.

S-4)Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
C-4)Özellikle bu yıl geçen yıla göre güncelleme aralığını artırdığımda bir kaç dosttan şifahen ya da mail yoluyla bu konuda soru aldım. Bir an kendimi daha sık yazmak zorundaymışım gibi hissetmeme neden oldu bu sorular ama artık alıştılar sanırım. Artan bir bekleyiş olduğunu pek düşünmediğimden blog yazmak benim için hala eğlenceli bir uğraş diyebilirim.

S-5)Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?
C-5)Kendimi şu kadar süre yazarım ya da yazmam diyerek kısıtlamak istemiyorum. İçimden geldiği sürece yazmaya devam edeceğim.

Ben de Talha Bey'i bu işin içine çekeyim.