ASC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ASC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Temmuz 2007

Nerde Bu Kahya?

Nerde bu Kahya? Kayboldu! Ona Cem Karaca'dan 'Kahya Yahya'yı gönderiyorum.

Kahya Yahya

Diskoteğin önünde kahya durmuşum
Araba plakasından fallar tutmuşum
İçeri giren sarı kız bana baksaydı
Baksaydıda bana bana benim olsaydı
Olmaz olmaz bilirim ben kahya yahya
O kimbilir kimin nesi ben kahya yahya

Şu istanbul şehrinden neler ummuşum
Ummuşumda sadece yutkunmuşum
İçeri giren sarı kız bana baksaydı
Baksaydıda bana bana benim olsaydı
Olmaz olmaz bilirim ben kahya yahya

Dur be oğlum kahya yahya gel haddini bil
Sen kahyasın kahya gibi kahyalığını bil
İceri giren sarı kız bana bakmazki
Baksa bile bana bana benim olmazki
Olmaz olmaz bilirim ben kahya yahya

22 Mayıs 2007

Ordaydım

Önemli günlerin tanıkları “ben de ordaydım” diye övünürler ya, ben de Ali’nin düğününde “ordaydım” diyerek övüneyim. Bir de düğünler için genelde “rüya gibiydi” diye tarifler yapılır ya, Ali’nin düğünü kendisi için nasıldı bilmiyoruz ama biz davetlileri olarak bize rüya gibi geldi. Örnek bir düğündü. Ali’nin aylardır bizzat ilgilendiği organizasyonu mükemmeldi. Zaten davetiyelerimizi aldığımızda düğünün nasıl olacağını da tahmin etmek güç olmamıştı. Çok seçkin ve değerli bir davetli topluluğu vardı. Davetliler merasime katılmış olmanın mutluluğu ile birlikte uzun yıllardır göremedikleri ile bir araya gelmiş olmanın heyecanını bir arada yaşadılar. Blog camiasından da katılanlar vardı. Onlar da muhtemelen kendi bloglarında düğünden bahsedeceklerdir.

Bir ara Ali’ye yaklaşıp çektiğim fotoğraflardan blogda kullanabilip kullanamayacağımı sordum ama olumsuz cevap verdi. Bu yüzden fotoğraflardan yayınlayamıyorum.

Ali’ye ve eşine buradan tekrar tebriklerimi iletiyor, ömür boyu mutluluklar diliyorum.

19 Mayıs 2007

Baba

Önceki gün Ali'nin babası ile birlikte idim. Çok mübarek bir insan. Pamuk gibi sakalı var. Yüzü daima gülüyor. Alnı açık ve hatları düz. İnsana güven ve huzur veriyor.

Zamanında İstanbul'da yaşamış ancak buranın koşturmacasından usanmış ve memleketine taşınmış. Koşuşturmalarımızı gördükçe hayret ediyor olmalı ki şunu söyledi sohbetin bir yerinde; "eskiden azalarımızın biri fazla gelirdi, iki göze ihtiyaç yoktu, tek göz yetiyordu, iki kulağa da ihitiyaç yoktu, tek kulakla idare edilebilirdi ama şimdi bakıyorum herkesin bırakın iki tane olmasını 4 tane hatta 8 tane gözü kulağı olması gerekiyor burada" dedi. Bana çok ilginç geldi bu tespiti.

Söz aldım, soru cevap şeklinde bir sohbetle 70'i aşkın senedir yaşadıklarını buradan bizlerle paylaşacak. Ali'nin yapamadığını ben yapayım.

14 Mayıs 2007

?

Bu fotoğrafa anlam veremedim.
Adam niçin o ağacın yanından öyle geçmiş olabilir?
Oysa ağaç yeterince yüksek duruyor.
Altından geçen herhangi bir aracın ağaca değmesi mümkün değil.

10 Mayıs 2007

Blogcu Aday

Ali sizi sıkıyor biliyorum, son zamanlarda sürekli siyasi ve hukuki tahliller yapıyor. Oysa benim görebildiğim ve takip edebildiğim kadarıyla blog camiası bu türden konulara çok sıcak yaklaşmıyor.


Benim konu da gündeme uygun biçimde siyasetten olacak ama biraz farklı. Merak ediyorum, blog camiasına bir milletvekilili hakkı tanısalar, kimi vekil olarak görmek isterdiniz? Mesela benim adayım hiç şüphesiz Ali olurdu. Hayır hayır, yanlış anlamayın, onun blogunda yazıyorum diye yaranmaya çalıştığımı filan düşünmeyin ama gerçekten o işi layık olduğu biçimde yapabilecek biri olarak görüyorum ben ama bu tabi ki Ali'yi biraz da gerçek hayattan tanıdığım içindir. Oysa sizler bir çok blogcuyu tanımıyorsunuz ve belki de daha objektif düşünceleriniz olacaktır. Ya da hepiniz "tabi ki ben" diye cevaplayacaksınızdır.

Haydi bakalım, her tarafta aday isimleri uçuşuyor da bizim blog camiamızda niye uçuşmasın? Lütfen blogcu adaylarınızı ve gerekçelerinizi yazın. Hep birlikte değerlendirelim.

6 Mayıs 2007

Dön Gel Duası

Profilimden de anlaşılacağı üzere ilk blogla tanışmam 2006 başına dayanıyor. Tabii ki yine Ali aracılığı ile. O zaman bloggera kaydoldum ve kendime bir blog açtım. Ancak güncelleme yapamayınca blogu kapatıp sessiz blogcular kervanına katıldım.

Dolayısıyla şu on beş gündür yaşlı futbolcular için kulanılan tabiriyle ikinci baharımı yaşıyorum. Okuyucusu ve yorumcusu hazır bir blogda yazmanın rahatlığı da bir başka oluyor aslında. İlk denememle şimdiyi kıyasladığımda esasında yazma şevkimi kıran okuyucunun olmamasıymış, bunu anlıyorum. Ve okuyucuyu çekebilmek sabır gerektiren, zaman gerektiren bir durummuş, bunu öğrendim.

Ali bana blogunu açmakla kalmadı, blogla ilgili teferruatları da gösterdi. Mesela Ali'nin kullandığı istatistik proğramı Statcounter ve Google Analytics imiş. Günde kaç kişi giriyor, nerelerden giriyor, en çok hangi yazısı tıklanıyor gibi bilgileri öğreniyormuşuz bunlar vasıtası ile.

Ben sizlerle dikkatimi çeken bir konuyu paylaşacağım sadece. Şurda bir hafta oldu istatistiklerle ilgileniyorum, Ali'nin en çok ziyaret edilen yazısı Dön Gel Duası. Google'dan sorularak giriliyor bu yazıya. İşin ilginç yanı ise -Ali söyledi- ilk defa meclisten birileri googleda dön gel duasını aratmış, dön, gel ve dua kelimelerinin olduğu bir sayfa çıkmış arama yapanın karşısına ve Ali bunu görünce bilen birine sormuş bu duayı ve Dön Gel Duası adlı yazısını kaleme almış.

Peki şimdi en çok kimler ziyaret ediyor dersiniz bu yazıyı? Benim gözlemleyebildiğim kadarı ile banka çalışanları (Oyak Bank ve Yapı Kredi'den giren olmuştu bu hafta), resmi kurumlarda çalışanlar vs. Mesela Maliye Bakanlığından sorgulanıp ziyaret edilmişti. Duanın amacı Ali'nin yazısından başka türlü anlaşılsa da galiba bizim insanımız o yazının yorumunda yer alan sebepten dolayı arıyor olmalı yoksa bir duaya bu kadar rağbet olması mümkün değil. Ancak işin ilginç yanı bu dua neden daha çok kurumlardan ziyaret çekiyor? Ben bunu merak ettim işte!

4 Mayıs 2007

Ronaldinho

Sevgili blog ziyaretçileri, sevgili okuyucular! Bırakın siz Ali'nin hukuki ve siyasi yorumlarını. Sıkılmışsınızdır blogdan eminim. En yoğun günlerini yaşıyor şu günlerde ve özellikle bugünler için bana yazarlık teklif etti ancak görüyorsunuz bir şeyler yazmama bile fırsat vermiyor.

Yiğidi öldürüp hakkını verelim yine de, öz ve doyurucu yorumları için Ali'ye teşekkür ediyoruz.

Biz gelelim konumuza. Futboldan hiç haz etmem. Ancak bu adamı izlemek gerçekten zevk veriyor insana. Futbolun aynı zamanda bir zeka oyunu olduğunu gösteriyor. Adam sadece futbolcu değil, aynı zamanda matematikçi, aynı zamanda fizikçi, rakip oyuncuların vücut kimyalarını bozduğunu düşünecek olursak aynı zamanda kimyacı da. Ronaldinho'dan bahsediyorum.

Şu 6 dakikalık gösteri videosunu izlediğinizde eminim bana hak vereceksiniz.

26 Nisan 2007

Fıkra

Blogda yazmaya karar verdiğimde Ali ile neler yazmamı istediğini filan konuştuk, Ali bana direk Cenk Ünal'ı örnek gösterdi. "Onun gibi yap sen" dedi. "O ne yapıyor?" dedim. "Fıkra yazıyor, soru soruyor, blogunu idare ediyor işte, sen de aynı şekilde yap" dedi. Gerçekten de bugün baktım, gün içinde bir çok haber sitesinde yer alan videoyu hiç bir yorum yapmadan almış bloguna, sadece başlıkta Bush'un emekliliğe hazırlandığını yazmış. Hoşuma gitti, önemli olan bir şeyler paylaşmak değil mi? Belki haber sitelerine bakmayıp sırf blog gezen internet gezginleri de vardır hem. Neyse işte, lafı uzatmayayım, ben de onun gibi yapacağım bugün, son günlerde gruplarda, maillerde dolaşan bir fıkrayı akataracağım size.

Hukuk fakültesinde Ali ile beraber okuduk. Hocalarımız kazık soruları ile nam salmışlardı. Onlar için sadece soruların kazık olması yetmiyordu galiba, notları da bir o kadar kısarlardı. Mesela bir Çetin hocamız vardı ki evlere şenlikti; 500'den fazla öğrencinin girdiği sınavdan 15-20 kişi geçebilmişti. Bir Saim hoca vardı, öğrencilerle dalga geçerdi ders arasında, sınavda hepinizi ters köşeye yatıracağım derdi.

Son günlerde bir kaç arkadaştan aynı fıkrayı mail yolu ile alınca nedense birden o günler aklıma geldi. İşte üniversite yıllarımızı aklıma getiren o fıkra:

Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip hocasının bulunduğu masaya oturmuş. Hoca kaşlarını çatarak: "öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!" demiş. Bunun üzerine öğrenci: "O zaman ben uçuyorum..." diye cevap vermiş. Hoca cevaba cok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavının başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış. Yalnız sınavda öğrenci tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış. Hoca öğrenciye: "Sana son bir soru soracağım" demiş. "Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayal et, birinde akıl var, diğerinde ise para var. Hangi çuvalı alırsın?" Öğrenci: "Para olan çuvalı seçerdim..." Hoca: "Ben akıl olan çuvalı seçerdim..." Öğrenci: "Normal! Kimde ne eksikse onu seçer..." Hoca çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine "Öküz" yazmış. Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış. Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış : "Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, fakat notumu yazmayı unutmuşsunuz." demiş.

23 Nisan 2007

Tarkan'dan Klasik Türk Müziği

Sanatçı Tarkan Tevetoğlu'nun müzik eğitimini Klasik Türk Müziği üzerine aldığını biliyorsunuzdur. Üsküdar Musiki Cemiyetinde aldığı eğitim üzerine seslendirdiği çok güzel yorumları vardır Tarkan'ın. Ancak popüler kültüre yenik düşerek eğilimini başka yönlere çevirmiştir.

Şimdi yine Ali'nin kuralları yüzünden doğrudan sayfaya ekleyemediğimizden sadece linkini vererek izlemenizi sağlayacağım videoda Tarkan ile Müzeyyen Senar'ın düetini izleyin de Tarkan'ın aslında Klasik Türk Müziği için ne denli değerli bir sanatçı olduğunu anlayın. Keşke daha çok Klasik Türk Müziği söylese, keşke toplumun üzerindeki sevgisini Klasik Türk Müziğinde yapacağı yorumlarla o yöne de çevirebilse... Güzel olurdu.

21 Nisan 2007

Merhaba

Herkese merhaba,

Öncelikle Ali'ye blogunda yazı yazmama izin verdiği için teşekkür ediyorum. Ali'nin blogunda yazmak gerçekten zormuş, öyle kolay bir şey sanmayın lütfen. Ve sadece bu zorluğu aşabilmiş olmalarından dolayı önceki yazarları tebrik ediyorum.

Ali'nin çeşitli şartları oldu. Bunların bazıları şekil şartları bazıları da esasa ilişkindi. Mesela yazıları paragraflamak, paragraflar arasında birer satır boşluk bırakmak vs. gibi şekil şartlarının yanında müstehcen konulara girmeme, argo kelimeler kullanmama gibi içeriğe ilişkin şartları da vardı. Hatta gerekirse sansürleme bile yapacağını söyledi. Varın sizler düşünün böyle bir blogda yazar olabilmeyi.

İşte bu zorlukları aşabilmiş ve ilk yazımı yazıyor olmaktan dolayı son derece sevinçliyim.

* * * * *

Konularımda sınırlama olmayacak. Aynen Ali'nin yazdığı gibi her telden yazabileceğim. Ali biraz daha kendisi için yazıyor gibiydi ama ben de kendisi için yazacağım. Kendim için yazmayacağım yani. (Ben şimdi bu noktada bir gülme ifadesi eklerdim ama Ali ile yaptığımız anlaşmamıza uyarak o ifadelere yazı içerisinde yer vermiyorum.)

Bu sıralar Ali'den çok beni görebilirsiniz blogda. Ali, bayram gecesi uyurken bayramlık elbiselerini başucuna koyan çocuklar gibi damatlık elbiseleri ve ayakkabısını başucuna koyup blogunu düşünmeden rahat rahat uyusun diye blogun bayrağını elimden geldiğince ben taşıyacağım.

Aralıklarla da olsa sizlerle karşılaşacak olmanın heyecanıyla tekrar hepinizi selamlar, yazılarıma yorumlarınızı, blogumuza ziyaretlerinizi beklerim efendim.