coronavirus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
coronavirus etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2020

Bugün eleştirmek yerine teşekkür edelim

Covid-19 salgını nedeni ile mahkemelerdeki duruşmalar yaklaşık 2-2,5 ay kadar yapılmamıştı ilkbaharda. Herkes için zor bir dönemdi. Bu kısmı bir tarafa, o günlerde yaşadığım bir olay aklıma geldi bugün.

O dönemde her ne kadar duruşmalar yapılmıyor idiyse de mahkemeler açıktı ve memurlar idarenin belirlediği şartlarda çalışmaya devam ediyordu. Elbette bizler de boş durmak yerine dosyalarımızı gözden geçirerek eksikliklerimizi kontrol ettik ve tamamlanması için az da olsa çeşitli içeriklerde dilekçelerle mahkemelere müracaat ettik. Ancak devlet hantallığından hiçbir şey kaybetmemişti ve çoğu talebimiz askıda kaldı. Ta ki, yeni normal hayata geçip adliyelere adım atmaya başlamamıza kadar. Zira artık Covid-19 nedeni ile memurlara yaklaşamasak da kapıdan işimizi hatırlatıp adım attırabildik dosyalarımıza.

Doğrusu ben adliyelerin de en az bizim ofislerimiz kadar çalışıp dosyalardaki tüm eksikliklerin giderilmesi yönünde adım atmalarını ve nihayetinde yeni normal hayata dönüşte sıfır kilometre bir yargı ile karşılaşacağımızı ummak istedim ama böyle bir şeyin ancak hayal olacağını bildiğim için hiç öyle bir hayale kapılmadım.


Sadece mahkemenin biri benim hayalimi tetiklemişti. O günlerde bir iş aldım ve davayı UYAP sistemi üzerinden açtım. Aradan henüz yarım saat ya geçmiş ya geçmemişti, bir e-tebligat geldi. Hemen açtım, bir de ne göreyim? Az önce açtığım davanın ilk işlemleri yapılmış, duruşma günü tayin edilmiş ve taraflara tebliğ edilmiş. Bu hadise hayalimi tetiklediyse de aradan geçen günlerde diğer mahkemelerde bir değişiklik olmadığını gösterince hayalimi unuttum, unutmaya çalıştım.

Gün geldi, davanın duruşmasına girdim. Duruşma tutanağını elime aldıktan sonra hakime döndüm ve "biz avukatlar muhalif olmayı sever ve bu nedenle de her şeyi eleştiririz. Ama ben bu defa eleştirmeyeceğim, teşekkür edeceğim" dedim, başımdan geçeni anlattım. Elbette hakim de teşekkürümden dolayı memnuniyetini ifade etti.

Bugün aynı mahkemede duruşmam vardı ve duruşmaya tam saatinde girdim. Oysa mutat olan duruşmaya en az 20 dakika geç girmektir. Demek ki mahkemeler de isterlerse işlerini düzgünce bir disiplin içinde yürütebiliyorlarmış.

Güzel ve sağlıklı günlerde, hak ve adaletin incinmediği zamanlara uyanmak ümidini hep taşıyalım. Dua hükmüne geçsin.

5 Nisan 2020

Haydi! Dünyevi ve uhrevi kemalat zamanı

Koronavirüs salgını tek gündem maddemiz olmayı sürdürüyor. Önceki iki yayınımda daha çok iç alemimize yönelik fikirlerimi kaleme almıştım. Oysa hemen herkesin aklında olan salgın sonrası dış aleme yönelik değişimlerin söz konusu olacağı düşünülüyor, konuşuluyor, yazılıyor.

Dar daireden geniş daireye doğru düşünmeye çalışıyorum. Yani önce kendimizde ne tür değişimler olacak? Olmalı? Sonra ailemizde, sonra etkileşim halinde olduğumuz insanlarla ve nihayetinde toplumlarda, devletler arası ilişkilerde ne gibi değişimler olabilir?

Bu soruların özellikle de kendimize ve ailelerimize bakan yönü herkes için farklılıklar gösterecektir elbette, ancak genel olarak hem bu zorunlu tatil döneminin nasıl değerlendirilmesi gerektiği hem de salgın sonrasına dair bir kaç genel kelam edilebilir.

Ben kendi namıma şunu söyleyebilirim, 1 aylık emeklilik dönemi yaşıyor gibiyim. Zira 20 yıllık meslek hayatımda adli tatiller de dahil, iş yoğunluğunun bu kadar azaldığı bir başka zaman olmadı ve inşallah böyle bir sebebe bağlı olarak bir daha olmaz da. Bu nedenle beynimin bu yönü ile tatillerde dahi olmadığı kadar dinlendiğini hissediyorum.

İşte tam da ertelenen hayallerin, fikirlerin en azından bir kısmını gerçekleştirmek için güzel bir fırsat sunuyor bu dönem. Elbette dünya turu hayalinizi şu ortamda gerçekleştirebilmek mümkün değil ama en kolaylarından başlayacak olursak, aile fertleri ile iş, telefon, e-posta ve benzeri baskılar olmadan birebir diyalog halinde olmak... vakit olsa da biraz yabancı dilimi geliştirsem diyenler için yine güzel bir fırsat sunuyor bu dönem. Yine mesela onlarca mesleki eğitim videolarını sıra gelip de izleyemediyseniz bu dönemde onların hepsini tek tek eritebilir ve mesleğinizi geliştirmek için bu dönemi fırsata çevirebilirsiniz. Online iş, kültür, sanat platformlarından faydalanabilirsiniz. (Örneğin Çarşamba günü KOBİ'ler için online pazarlama süreçlerininin konuşulacağı bir toplantıyı şimdiden not edebilirsiniz.)

Üst paragrafta yazdıklarım biraz dünyaya bakan etkinliklerdi. Oysa “hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol” hadis-i şerifine uygun olarak ahiretimiz için de çalışmalıyız. Hep iş-güç bahanesi ile öteleyip terk ettiğimiz namaz tesbihatlarımızı daha bir huşu içinde yapmak ve bunu adet haline getirmek ne kadar güzel olur? Hadis-i şeriflerle belirli vakitlerde okunması tavsiye edilen surelerin okunması, bizi Yaradanımıza yaklaştıracak bilumum ibadet ve kulluk vazifelerimizi herhangi bir dünyevi baskının altında olmaksızın yerine getirmek ne kadar doğru bir davranış olur? İmanımızı ziyadeleştirecek eserleri, günde 2-3 tane de olsa hadis-i şeriflerden okumak da eklenebilir. Bu faaliyetlerin aile fertleri ile birlikte yapılması, hem onların da alışkanlık kazanmasına hem de bir ev içi etkinlik olarak onlarla vakit geçirmeye güzel bir vesile olacaktır.

Bunlara göre herkes kıyasen farklı faaliyetleri gerçekleştirip bu faaliyetlerini salgın sonrası günlerde de sürdürmeye çalışabilir.

Önümüzdeki yazılarda daha çok dış aleme bakan konulara dair de yazmayı umuyorum. Ya nasib...

31 Mart 2020

Ders alıyor muyuz?

Zorunlu tatil beni tekrar bloga yönlendirdi galiba. Buraya göre bir miktar yeni sayılabilecek sair sosyal medya mecralarını kullanmayı pek sevmiyor olmamın yanında geçmişe bir köprü kuruyor olması da belki beni buraya çekiyor.

Her neyse, konuya geçelim.

Son yazdığım "aklımıza sahip olalım"  başlıklı postumdan devam edecek olursak, konu aslında sadece akla sahip çıkmakla, evhamlarımıza yenik düşmeme meselesi değil. Zira daha önemlisi yaşanan her hadiseden bir ders çıkarabilecek miyiz, yoksa "o dersi başkaları çıkarsın, bize ne" mi diyeceğiz? Dindar kesimin sürekli, "artık dizginlenemeyen bir azgınlığın neticesinde Allah'ın bizlere verdiği bir ders bu" minvalindeki beyanları elbette doğruluk payı içeriyordur. Ancak bu tespiti yapmakla yetineceksek vay halimize. Her ferdin dersin aslında kendisine verildiğini, bir başka ifade ile musibetin aslında kendisine geldiğini düşünüp ona göre bir çizgiye girmesi gerekeceğini aklımızdan çıkarmayalım. 

Eğer cuma namazının saatini icabet saati olarak görmeye devam edemiyorsak, o saati sanki cuma namazı eda ediyormuşçasına ibadetle geçiremiyorsak dersi aldığımızı söyleyemeyiz. Vakit namazlarında minarelerden okunan ezanları işittiğimizde cemaatsiz kalan camiler için yüreğimiz sızlamıyorsa ders aldığımızı söylemek zor. "Ey Allah'ım, senin çağrına hakkıyla cevap veremedim, beni affet" diye kalbimiz sızlamıyorsa gecenin bir vaktinde, ders aldığımızı söylemek kolay olmasa gerek.


"Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden dönmezsin." (Ali İmran)