31 Aralık 2007

Yılbaşı Gecesi

Ahmet Hakan'ın "süper muhafazakar bir ailenin çocuğu olarak" yılbaşı kutlamalarına yönelik geçmiş hatıralarını kaleme aldığı yazısından bugün Taha Kıvanç'ın "PTT, ya da pijama, terlik, televizyon" başlıklı yazısını okurken haberdar oldum.

Her iki yazıyı ve Taha Kıvanç'ın verdiği linklerdeki yazıları okuduğumda benim kendi hatıralarım aklıma geldi. "Ultra" muhafazakar bir ailenin çocuğu olarak küçüklüğümde birkaç defa komşu çocuklarıyla yılbaşı akşamlarında bir araya gelip çerez yediğimizi, tombala oynadığımızı hatırlıyorum. Bununla beraber yılbaşı gecesinin bizim kültürün bir parçası olmadığını bilirdik. Yaptığımız tenakuz muydu? Bence değildi. Yılbaşını kutlayan bir dostumun ya da komşumun o sevincine iştirak etmek neden kötü olsun ki? Yeterki eğlencenin dozu ve şekli çizgi dışı olmasın.

Netice-i kelam, yılbaşı geceleri belli bir zaman sonra muhasebe gecesi oluyor aslında. Düşünüyorum da 2006 ile 2007 arasında nasıl bir değişiklik oldu ki 2008 farklı olsun? Biz "bir günü bir gününe eşit olan zarardadır" diyen bir Peygamberin ümmeti iken bir yılın bir yılına eşit olmasını nasıl açıklayacağız?

Bunları düşünüyorum bu gece.

Yılbaşı gecesi için özel program yapar mısınız?
Evet Hayır Bazen Program yapanlara katılırım Umumi programlara katılırım

29 Aralık 2007

Eşkiyalıktan Kabadayılığa

Yıllar önce Eşkiya'yı seyrettiğimde Şener Şen'in müthiş oyunculuğu ve Yavuz Turgul'un harika senaryosu etkilemişti beni. Zaten Eşkiya'nın Türk film tarihine olan katkısını herkes kabul ediyor. Aynı ekibin bu defa Kabadayı'da bir araya geldiğini öğrendiğimde yine güzel bir film izleyeceğim diyerek sinemanın yolunu tuttum.

Kabul etmek gerek ki Eşkiya filmini izlememiş biri için film gerçekten güzel. Eşkiya'yı izlemişler için de 10 yıl öncesini hatırlamak bakımından fena değil. Mesela ben 10 yıl öncesinde öğrenci olduğumu, fimi izlemek için sınıf arkadaşlarımızla Çemberlitaş'taki Şafak Sinemalarına gittiğimizi, filmi yine böyle bir Aralık ayında seyrettiğimiz gibi detayları hatırladım.


Eşkıya Kabadayı olmuş, Baran da Ali Osman. Cumali'nin yerini de Murat almış. Keje'nin yerinde ise bu defa Murat'ın annesi yer almış. Film ne Ahmet Hakan'ın eleştirisi kadar ağır bir eleştiriyi hak ediyor ne de olağanüstü bir film olarak gösterilmeyi.

Son olarak filmi izleyelim mi derseniz, bir film seyretmeniz gerekiyorsa, evet, izleyin.

24 Aralık 2007

Mim'liyim, Mim'lisin, Mim'li!

Blogu açtım açalı aralıklarla bu oyunlara dahil oluyorum; en son Ryu oyuna dahil etmiş beni. Merak ettim, ilk çıkaran kimdir acaba diye, linkleri takip ede ede sonunda oyunu başlatana ulaştım. Karar verdim, bir mim konusu da ben çıkaracağım.

5 adet soru sorulmuş, bunları cevaplamam isteniyor. Sorular ve cavapları şöyle;

S-1)Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?
C-1)Ümit Şimşek Hocanın blogunu birkaç defa ziyaret etmiştim ama bir blogun nasıl açıldığını, nasıl kullanıldığını bilmiyordum. Bir süre sonra başka bloglar da görünce detaylı incelemeye karar verdim ve 2005 sonunda blog yazmaya başladım.

S-2)Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?
C-2)Blog yazılarımı etiketlerden de anlaşılacağı üzere belli konularda yazıyorum. O etiket başlığı altında değişik konulara değiniyorum belki ama her düşüncemi ve hayatımın her aşamasını paylaşmıyorum blogda. Fakat bu durum içimden geldiği gibi yazmadığım anlamına da gelmiyor. Neticede Ali Kahya'nın tornasından çıkıyor hepsi.

S-3)Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
C-3)Bloguma ve yazdıklarıma önem vermeye çalışıyorum. Bununla beraber blog yazmak için bir şeylerden feragat ettiğimi söylemek zor. Çoğu yazımı iş yerinde iş yoğunluğumun olmadığı sıralarda yazıyorum ve akşam evde son kontrolden sonra yayınlıyorum. Yazmak kadar arada sırada blogla ilgilenmek, yorumlara cevap yazmak da zamanımı alıyor aslında. Çok yorum aldığımdan da değil bu ama her yoruma ayrı cevap yazmak bazen vakit alıyor. Yorumcu dostlar buna alınmasınlar elbette ama doğrusunu söylemek gerekirse her yoruma cevap yazma adetimi bazen bırakmayı düşündüğüm oluyor.

S-4)Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
C-4)Özellikle bu yıl geçen yıla göre güncelleme aralığını artırdığımda bir kaç dosttan şifahen ya da mail yoluyla bu konuda soru aldım. Bir an kendimi daha sık yazmak zorundaymışım gibi hissetmeme neden oldu bu sorular ama artık alıştılar sanırım. Artan bir bekleyiş olduğunu pek düşünmediğimden blog yazmak benim için hala eğlenceli bir uğraş diyebilirim.

S-5)Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?
C-5)Kendimi şu kadar süre yazarım ya da yazmam diyerek kısıtlamak istemiyorum. İçimden geldiği sürece yazmaya devam edeceğim.

Ben de Talha Bey'i bu işin içine çekeyim.

19 Aralık 2007

Ice Hotel

Birkaç gündür İstanbul'da yaşanan soğuklar bayram tatilini düşünenleri düşündürmüş olsa gerek. Oysa ben acaba daha soğuk bir yer olsa da tatile gidebilsem diye düşünüyordum ki akşam eve dönerken radyoda buz otelin tanıtımına rastladım. Soğuğu seviyorum ama buz otelde de nasıl yaşanır bilmiyorum. Bu sene değilse de kısmet olur belki bir gün denerim.

Bayramın hayırlar getirmesini diliyorum.

14 Aralık 2007

Halil İbo (Bambam)

Ağustos ayında Ankara'da Halil İbo (Halil İbrahim Kuzucu)'ya ait Halil İbrahim adlı tandır salonuna gitmiştik bir grup arkadaşla. Çok yakın alaka göstermişti bize. Sıcak kanlı ve espiriliydi. Yanımızdaki ufaklıkla kendini sevdirmek için çok uğraşmış, şeker ikram etmiş ama bir türlü muvaffak olamamıştı. Ufaklık o dev cüsseden korkmuştu galiba. Birlikte fotoğraf çekilme talebimizi kırmamıştı ve yandaki fotoğrafı çekilmiştik.

Vefatını öğrendiğimde müteessir oldum. O görünen iri cüssenin ardında aslında nahif bir yapısı vardı. Allah rahmet etsin diyoruz.

9 Aralık 2007

Erdoğan Teziç

1994-1995 eğitim yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 1. sınıfa yeni başladığımda hatırladığım kadarıyla ilk girdiğim ders Anayasa Hukuku idi. Sınıfımız 500 kişi kadardı ve hoca derse girdiğinde sınıfta müthiş bir uğultu vardı. Hoca uzun süre derse başlamadı, ta ki uğultu kendiliğinden yok oluncaya kadar. Nihayet hoca mikrofondan seslendi ve "bu ses, sizin bu uğultunuz, bana adeta bir senfoni dinletisi gibi geliyor. Bu yüzden şu ana kadar hiç bir sınıfta bu sese karışmadım" diyerek öğrencilerden müthiş bir alkış aldı. İşte o hoca Erdoğan Teziç'in ta kendisi idi.

En son veda ziyaretinde Cumhurbaşkanı Gül'e Anayasa Hukuku adlı kitabını hediye etmiş. Bize de o kitabı okutmuştu. Birgün ben de bakan olur muyum bilmem ama Erdoğan Teziç YÖK'e veda ederken şu anki mevcut hükümette 6 bakanın talebesi olduğunu söylemiş.

Erdoğan Teziç YÖK başkanı seçildiğinde çok umutlanmıştım, öğrencilik dönemimizdeki sevecen ve babacan, bir onun kadar da hoşgörülü duruşunu YÖK başkanlığı süresince de devam ettireceği düşüncesi ile. Yeni seçilecek YÖK başkanı eskisini aratmaz inşallah.

7 Aralık 2007

5.Kat

Bugün Sirkeci Adliyesine gittim. İstanbul Asliye Hukuk, Sulh Hukuk ve İş Mahkemeleriyle Aile mahkemelerinin yer aldığı bu adliye Konyalı Lokantasının olduğu sokakta yer alan 3 katlı eski bir binadır.

Her zamanki gibi hızlı adımlarla içeri daldığımda asansörün kapanmak üzere olduğunu görünce daha da hızlandım ve son anda asansöre yetiştim ve 3. kata çıkmak için düğmeye bastım. Asansörde yaşlı bir teyze vardı ve ben girince "evladım ben de 5'e çıkacağım ama bulamadım" dedi. "Teyze 5. kat yok, ne vardı 5'te?" dediğimde, "5.kalem 5'te değil mi?" diye sordu. "Teyze" dedim, "eğer her kaleme bir kat verselerdi burası gökdelen olurdu, adalet de bu kadar gecikmezdi. Hangi 5. kaleme gideceksin?" diye de sordum çünkü yukarıda saydığım her mahkemenin 5.si vardı. Fakat teyze için sadece kendi davasının görüldüğü 5. kalem vardı. Cevap vermeyince, "İş Mahkemesi mi? diye sordum, "ha, evet evet" diye cevapladı. "3. katta" dedim ve asansörden inince teyzeye yerini gösterdim.

Sonra her kata bir kalemin yerleştirileceği bir gökdeleni düşündüm, ne iyi olurdu!

4 Aralık 2007

Kurban

Sonunda bizim de kopya koyunlarımız oldu. Önce Oyalı sonra da Zarife adında iki tane kopya koyunumuz tam da Kurban Bayramı arefesinde yeni bir tartışmanın nedeni oldular. Bu koyunlar büyüdüklerinde kurban edilseler caiz midir? Değil midir? Yeni gündem maddemiz bu.

İlgili haber için tıklayın.

Gelelim asıl konumuza. Özellikle büyükşehirlerde yaşayanlar için kurban kesmek gerçekten önemli bir problem. Hem bu problemi aşmak, hem kurban sevabını almak istiyoruz. Peki bunların üstüne bir de yardım sevabını eklemek ister miyiz? Elbette isteriz. Öyleyse aşağıdaki linkleri tıklayarak bu imkanları değerlendirelim;

http://www.denizfeneri.org.tr/kurban.aspx
https://www.ihh.org.tr/bagis/?quick=151
http://kurban.kimseyokmu.org.tr/

Ayrıca ürünlerini güvenle tükettiğimiz Danet'in de İstanbullular için ilkini geçen yıl düzenlediği bir organizasyonu bu yıl da tekrar ettiğini öğrendim. Henüz internet sitelerinde bir duyuru yapmamışlar ancak bana gönderdikleri e-postada detaylı bilgilendirme yapmışlar. Adrese teslim kurban organizasyonu yapıyorlar. İsteyenler şirketin 0212-4372106 numaralı telefonundan bilgi alabilirler.