7 Aralık 2006

Hopa'da 2 Gün

Trabzon'dan yaklaşık 2-3 saat süren bir yolculuğun ardından Hopa! Yol; bir tünel, bir köprü şeklinde sürdü. Denize dikey girişler yapan dağlardan ancak bu şekilde geçişler yapılarak ulaştık Hopa'ya.

Hopa küçük bir yer. 2 km uzunluğunda ve denize paralel tek caddesinden başka bir şeyi yok. Hayır, abartmıyorum, caddeyi kesen sokakaları bile yok çünkü cadde üzerindeki binaların hemen ardından yüksek dağlar başlıyor. Caddede sıra ile Tekel bayisi, internet kafe, pide ve döner salonuna rastlanıyor. 4. dükkan tekrar Tekel bayisi ve sıralama aynen devam ediyor.

Saat 16'da akşam oluyor ve olan hayat da duruyor. Gürcistan'a 18 km uzaklıkta olması büyük ahlaki çöküntü yaşatmış. Ancak buna bağlı olarak sınır ticareti çok yaygın.

Ve çay... Bir kafede oturup çay istedim, sallama çay getirdiler. Tabi itiraz edince değişti. Çay merkezinde sallama çayı kabul edeceğimi düşündüler galiba. Ve buranın insanlarının gayretlerine hayret ettim, gıpta ettim; dağ yamacında zor şartlarda 100 metrekarelik alanlara çay ektiklerini gördüğümde memleketim Hatay'da yüzlerce dönümlük düz arazilerde atıl bırakılan onlarca dönümlük kısımları hatırladım.

5 Aralık 2006

Yüksek Yüksek Tepelere

Yüksek Yüksek Tepelere türküsü beni her zaman hüzünlendirir. Bunun iki sebebi var; annem ve ablam... Her ikisi de gurbette yaşadıklarından bu türkü adeta onlar için söylenmiştir ve her ikisi de bu türküyü sürekli mırıldanır(dı). Artık söylenmiyor da olsa ben gizli gizli dinlerim bu türküyü. Hemen her youmcunun yorumu da kayıtlıdır bilgisayarımda. Peki bu türkünün hikayesi nedir? Okuyalım.

Türkünün sözleri için de lütfen
tıklayın.

4 Aralık 2006

Ben Şimdi Askerim

Askerde öğrendiklerim;

Denize nazır bir yerde tavşan kanı sıcacık bir çayın 5 kuruşa içilebileceğini.
1 metre karelik bir nöbet kulübesinde tahta ızgaranın üstünde iki nöbetçinin güzel bir uyku çekebileceğini,
Yakalanma korkusu içinde kılınan namazın tadını,
Olaylara ve insanlara ne kadar sabredebileceğimi,
“burada çakallar aslanlara hükmediyor” sözünün anlamını,
üniversiteyi bitirmenin insanın insanlığına bir şey katmadığını,
TC'de gençlerin genelinin lise mezunu değil; ilkokul mezunu olduğunu...

Askerde özlediklerim;

Bir çaydanlık çayı ortaya koyup arkadaşlarla sohbet ederken çay içmeyi,
odamdaki yatağımı,
pencerenin kenarındaki peteğe oturup dışarıda yağan yağmuru izlerken arkadaşlarla sohbet etmeyi,
İstanbul’u,
Mahmud Amcam’ın kendine has hafif tebessümüyle attığı fırçaları,
özgürce hareket edebilmeyi...
Ana, baba, yar, dostlar, memleket gibi unsurları özlediklerimin arasında sayma gereği duymadım. onların yeri zaten apayrı.