8 Haziran 2006

Çeşni

Magazin aleminin hızlılarından sayılabilecek, avukat arkadaşımla karşılaştım bu sabah adliyede. Akşamdan kalmış hali ile zorlansak da biraz sohbet ettik. En son manken x ile “çıkıyor”muş. İlginç tespitleri var:

1. Dindarlar aldatmazlar. Çünkü aldatmanın temelinde kendi cinsinden olmayan birileri ile arkadaşlık kurmak vardır. Halbuki dindar biri karşı cinsten biri ile arkadaşlık kurmaz. Arkadaşlık kurduğunda sürekli beraber olduğun kişiyi başkaları ile kıyaslıyorsun. Hiç kimse de dört dörtlük olamayacağından ve seni engelleyen bir dürtü ve düşünce de olmadığından, bu çiçek yeter, başka çiçeğe konayım diyorsun.

2. Aynı sebepten mutlu da olamıyorsun. Çünkü senin eksiğinin olduğu bir konuda diğerinin üstünlüğü vardır. Bunu gören partner yanılgıya düşüyor ve diğerine kayıyor gönlü. Bu durumda da mutluluğu bulamıyorsun bir türlü.

3. Magazin aleminin insanları çok basitler. En önemli özellikleri bana göre şu; kendilerindeki olumsuz yönleri direk muhatabında arar. Örneğin yalancıysa önce kendi sana yalancısın der ki o sıfat kendi üzerinden atılmış olsun. Ya da çok safsın der, bunu söyleme nedeni kendi saflığını göz ardı ettirmektir.

Daha bir çok tespiti vardı arkadaşımın. Şimdilik bunlarla yetinelim.

Havf ve Reca

Hz. Ömer:

Eğer gökten; "ey insanlar, biriniz hariç hepiniz cennete gireceksiniz" diye seslenilse, hariç tutulan o şahsın ben olmamdan korkarım. Şayet birisi de; "ey insanlar, biriniz hariç hepiniz cehenneme gireceksiniz" diye seslense istisna edilen o şahıs ben olabilirim diye ümit ederim.

3 Haziran 2006

Masiva

Gül ile Bülbül aşk hikayelerinin en sık kullanılan figüranlarındandır. Yazı sanatı ile uğraşan hemen her sanatçı bu konuyu bir şekilde işlemiştir. Bir dönem duygusallığın, hassasiyetin arttığı hasta yatağında okuduğum gül ile bülbülü -aslında daha ötesini- anlatan bir yazı çok hoşuma gitmişti. O yazıyı "bir yazı" diyerek küçültmek hoşuma gitmiyor esasında, "enfes bir yazı" demek lazım... Benim kendimi yazı sanatkarı gördüğüm filan yok. Lise yıllarımdan bu yana ucundan bucağından yazının içinde de olsam kesinlikle bir yazı sanatkarı olduğumu iddia edemem. Ancak her acemi gibi benim de zaman zaman özentilerim oluyor yazı üstadlarına. Ve işte o özentiden çıkan o dönemde yazdığım bir yazı;

Gül Bülbül, Bülbül Gül!

Gül bülbüle demiş, gel beraber bir gül dükkanı açalım.
Bülbül demiş, ben ne yapacağım?
Gül demiş, senin güzel sesin vardır, güzel nağmelerinle gülümüze güller katalım.
Bülbül demiş, ben zamanın birinde herhalde çok soğuk su içtim ki, ses tellerimi aldılar.
Gül demiş, olsun, senin sesin bu haliyle de güzeldir.
Tamam demiş bülbül. Kabul etmiş ortak olmayı.
Gül ile Bülbül gül gibilermiş.
Gül ile Bülbül birbirlerinden ayrılmaz olmuşlar.
Gülün dikeni Bülbülü, Bülbülün pisliği Gülü rahatsız etmiyormuş.
Bülbül Gülü susuz bırakmamak için gagasında taşıdığı sular ile gülü sulamış.
Gül Bülbüle yuva olmuş.
Gün gelmiş, devran dönmüş, Gül demiş, Bülbül, sen beni sulayamıyorsun.
Kurumaya başladım ben.
Elimden gelen bu, Gül, demiş Bülbül.
Olsun bana yetmiyor getirdiğin su Bülbül, demiş Gül.
Bülbül demiş, sana bir Fil lazım. Sana bol bol su getirebilir o.
Fakat Fil hem zararlıdır, etrafını saçar döker, hem o suyu sadece sana değil çoklarına sunar.
Benim getirdiğim su sadece senin içindir, özel bir sudur.
Gül demiş, Bülbül! Sen git, az su isteyen bir Gül bul.
Bülbül demiş; Gül, Gül, Gül. Gül!

1 Haziran 2006

Akıyor-Gidiyor

Birileri ölüyor, birileri doğuyor...
Birşeyler başlıyor, birşeyler bitiyor...
Birileri üzülüyor, birileri seviniyor...
Birileri üzüyor, birileri seviyor...
Birileri kovuyor, birileri çağırıyor...
Birileri kavuşuyor, birileri ayrılıyor...
Ayrılanlar ayrıldık, kavuşanlar kavuştuk sanıyor...

Bir ayrılık daha başladı.

Bir ömür daha…
Bir sene daha...
Bir ay daha...
Bir hafta daha...
Bir gün daha…
Bir saat daha…
Bir dakika daha…
Bir posta daha…

Geldi, gitti, bitti...