13 Mart 2006

Fatih Terim Ve Türk Futbolu

Özellikle olaylı Türkiye-İsviçre maçlarından sonra Fatih Terim ve Türk futbolu daha çok tartışılmaya başlandı. Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldur. Bunun en bariz örneğini bu süreçte ulusal spor basınında görme, okuma fırsatını bulduk.

Türk futbolunda 1990’lı yıllardan başlayıpta 2002 Dünya kupası finallerine kadar devam eden başarısında Fatih Terim gerçeği tartışılmazdır. Bu zaman dilimi içerisinde kazanılan başarılara imza atan jenerasyonu Türk futboluna kazandıran isim de Fatih Terimdir. Bence asıl tartışılması gereken; bu kadar zaman geçmesine rağmen neden başka Fatih Terimlerin çıkmadığı, neden başka kulüplerimizin uluslar arası arenada başarılı olamadığı, Dünya Kupası finallerinde kazanılan üçüncülükten sonra futbolumuzun neden bir duraklama dönemine girdiğidir?

Unutmayalım ki Türk futbol tarihinde bir Fatih Terim'den önceki futbol adına kara günler, bol skorlu mağlubiyetler vardı, bir de Fatih Terim sonrası kazanılan başarılar, kupalar, ilkler var. Başarı elbet ekip ruhuyla, planla, azimle, çalışmayla, vizyonla kazanılır. Fatih Terim de o ekibin lideri, organizatörüydü. Elbet beşerdir, şaşar ama bu gerçekleri ortadan kaldırmaz.

Türk futbolunun bir duraklama döneminde olduğu gerçektir. Bunun ortadan kalkması ve tekrar eski başarılı günlere dönülmesi için bilgi ve birikimi olan, vizyon sahibi yönetimlere ihtiyaç duyulduğu gibi ülkedeki istikbal vadeden gençleri de bulmalı ve milli takımlara kazandırılmalıdır. Bu elbet bir geçiş dönemidir. Türk futbol tarihinde en büyük başarılara imza atan nesil artık bayrağı geriden gelen gençlere devretmelidir..

Fethi Kaya

12 Mart 2006

Yeni Yazar - 3

Blogumuz zenginleşiyor. 20 yıldır sporla iç içe yaşayan, daha önce başka internet sitelerinde de spor yazarlığı yapmış olan Fethi Kaya'yı haftada bir, futbol ağırlıklı olmak üzere, spor yorumları ile bu blogda izleyeceğiz. Katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederim.

Her Şey Sende Gizli


Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin Kadar Sevilirsin...

10 Mart 2006

Siyasal Partilere Dönüşen Medyanın Tavrı

Türkiye her yönüyle gariplikler ülkesi. Adeta, bir türlü yönünü çizememiş bir görüntü sergilemekte. İnsanıyla, siyasetçisiyle, gazetecisiyle; velhasıl her kesimiyle böyle.

Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız üç temel güçtür sloganı hakim oldu her daim. Demokrasinin güvencesi bu idi. Birbirinden bağımsız olmaları ve birbirlerini denetlemeleri kuvvetler dengesini oluşturuyordu. Medya da "tarafsız gözetleme ve eleştirme kurumu" olarak ne güzel bir polisti. Oysa durum böyle mi işledi bugüne kadar? Hayır.

1990‘lı yıllarda bir takım siyasetçiler yargı vasıtasıyla hapishanelere girerken ortalık bu medya tarafından alkış seslerine boğuluyordu. Bugün ise aynı medya tarafından bu yargı sistemi aşırı biçimde eleştiriliyor ve siyasallaştığı vurgulanıyor. Yargı aynı yargı, medya aynı medya, ama hükümet edenler farklı.

Yoksa siyasallaşan yargı filan değil de,tamamıyla bağımsız olması gereken medya kuruluşları mı? Demek sorun medyada. Yargıya brifingler verilirken siyasallaşma yoktu da, şimdi brifing verenleri soruşturmak isteyince mi siyasallaşma mevzubahis oluyor. Sakın bu iflah olunmaz "siyalaşma" bir takım insanların kısır bakış açılarına endeksli beyinlerinde yaşıyor olmasın ?

Bu ülkeye yazık ediyorlar ilkesi bozuk insanlar!..

Tuğrul CENKER

Yeni Yazar - 2

Politika ve iş dünyasında yoğun bir tempo ile çalışan değerli büyüğüm Tuğrul Cenker ağabey yoğun ısrarlarım neticesinde beni kırmayarak blogumda bundan böyle haftada bir politik düşüncelerini bizlerle paylaşacaktır. Teklifimi geri çevirmeyip kabul ettiği için kendisine çok teşşekür ederken bizlere ufuk açtıracağından emin olduğum yazılarını da sabırszlıkla beklediğimi belirtmeliyim.

Hayırlı olması temennisi ile...