7 Ağustos 2017

Hafız İsmail Biçer


İnsanoğlu genelde geçmişi ile ilgili pişmanlıklarını hatırlar ve bunları anlatır eşine dostuna ki, başkaları da aynı pişmanlıkları yaşamasın... Oysa bir çok insanın geçmişinde yaşamış olduğu ve o anı ya da anları veya anıları yaşadığı için mutlu olduğu, şanslı olduğunu hissettiği o kadar çok hatırası vardır ki...

İşte bana kendimi şanslı hissettiren güzel hatıralarımdan biri de rahmetli İsmail Biçer Hocanın tilavetini çok defa dinleme hazzına nail olmamdır. Kampüsün kapısından çıkar çıkmaz tüm ihtişamıyla karşıma çıkan Beyazıt Camii'nde eda ettiğim öğle namazlarından sonra biraz da derse geç kalmayı göze alarak rahmetli hocamızın tilavetini dinlerdim.

Son sınıfa geldiğimde ne yazık ki elim bir trafik kazası neticesinde vefat etiğini öğrenmiştim.

Şimdi sosyal paylaşım sitelerinde onun adına açılmış hesaplardan eski günlerimi yad ediyor, kulaklarımın pasını temizliyorum. İlgisi olanlar için; https://www.facebook.com/muhibbi.bicer ve https://www.facebook.com/hafizismailbicer adreslerini tavsiye ederim. Bu gönderide yer alan videosunda ise ne yazık ki benim hiç canlı olarak dinleme şansı elde edemediğim mevlid-i şerif kaydı var. Uzunca gibi ama dinlemeye değer.

Merhuma Allah'tan rahmet diliyorum bir kez daha.

6 Ocak 2017

Ümitvar olunuz

Türkiye farkında olmadan farklı bir noktaya doğru adeta sürükleniyor. Sürüklenmek olumsuz bir mana çağrıştırsa da her sürüklenme her zaman kötü değildir. Bazen sahile doğru sürüklenir ya, başıboş kalmış bir deniz aracı, işte o misal... Ben böyle görüyorum. 

İnsanoğlu geçmişi çabuk unutuyor. Hatırlar mısınız, 2000'li yılların ortalarında Türkiye sabah akşam laikliği tartışırdı. Hatta ben o dönem laikliğin yılmaz savunucusu Deniz Baykal'a hayret ederdim. Çünkü siyaseten yanlış bir yol tutmuştu. Ne bileyim, insan değer verdiği bir eşyayı rakibiyle kavga ederken saklar değil mi? Onu kendisine silah yapıp onunla karşındakine saldırmak değer verdiğin eşyanın zarar görmesine neden olur. Bilmiyorum, belki elinde başka saldıracağı silahı kalmamıştı, belki bu yüzden sürekli laiklikle saldırıyordu iktidara. En sonunda ne oldu? Laiklik konuşuluyor mu şimdi?

Yılbaşı gecesi gece kulübünde meydana gelen terör eyleminin bundan 10-15 yıl önce gerçekleştirildiğini düşünün bakalım. Şimdi bile çok etkili olmasa da "hayat tarzı" başlıklı ufak çaplı bir tartışma başlatıldı. Aslında Türkiye bu tür tartışmalarla bölünsün ve enerjisini tüketsin diye düşünenler önceden de yapıyorlardı buna benzer eylemleri. Tek fark 39 kişi yerine laikliğin savunucusu olarak kabul edilen ya da etnik kökeni farklı bir gazeteciyi, akademisyeni vs. öldürüyorlardı. Gözleri döndüğü, gerçekleri örtbas etmeleri zorlaştığı, üstelik DEAŞ gibi kullanışlı bir argümana sahip oldukları için artık tek kişiyle yetinmiyorlar. Tek bir eylemle 1 yılı kapatmaya da niyetleri yok.

Ülkemiz muhtemelen tarihinin en büyük terör saldırısıyla karşı karşıya. Hatta terör örgütleri adeta koalisyon kurmuş durumdalar. Ama şükürler olsun ki geçmişte yaşanan örneklerden sağlam ders almışız. Milletimiz bu saldırıları kimin yaptırdığını artık çok iyi biliyor ve oyuna gelmiyor.

Ben ümitvarım. Allah devletimizi, milletimizi muhafaza etsin.

2 Eylül 2016

Tadil-i erkan ile namaz

Küçüklüğümde ilçe merkezinde otururduk ama yaz aylarında hava değişikliği olsun diye köyümüzdeki evimize giderdik ve yaz mevsimini, tatil aylarını orada geçirirdik.

İşte Ahmet. Sakallı olan da babam.
Bugün cuma namazı için camiye gittiğimde geldi aklıma, küçüklüğümün köy hayatı. Neden derseniz, etrafımda yanımda yönümde namaz kılan ne kadar insan varsa neredeyse istisnasız hepsinin -buna muhtemelen ben de dahilimdir- bizim köydeki akli dengesi pek de yerinde olmayan Ahmet gibi namaz kılmasıydı. Ahmet namazı bizim köy ahalisinin tabiri ile kertiş (kertenkelenin halk dilindeki karşılığı) gibi kılıyordu. Yani; "eğil eğil kalk, kabul eden Hak." Yine fıkhi tabiri ile tadil-i erkana uyulmaksızın kılınan namaz...

Oysa bizim köyde namaz kılan Ahmet haricindeki köylü amcaların namaz kılma şekilleri geldi aklıma da; ya onlarınki başka bir şeydi, ya da bizim kıldığımız namaz değil... Hoş, İstanbul'da ve artık bir çok şehirde insanlara vakit yetmiyor. Bu nedenle her şey hızlandı. Elbette hızlananların en başında -haşa- zait bir görev olarak algıladığımız namaz ve sair dini vazifelerimiz geldi. 30 yıl önceki şehir bile değil, bir köydeki insanların vakit bolluğu namaz kılmalarında da elbette etkilidir ama salt bu sebebe indirgemek de onlara ve kıldıkları namaza, eda ettikleri ibadetlere saygısızlık olur.

Allah bizlere de 30 yıl önceki o köylü amcalarımızın kıldığı namaz gibi namazlar kılmayı nasip etsin.