30 Ağustos 2016

Chrome tarayıcısında bulanık yazı problemi

Bilgisayar başına oturuyorsunuz, işinizi yaparken kafanızda size sürekli rahatsızlık veren bir şeyler var. Ama iş yoğunluğundan onun ne olduğunu bile düşünmeye fırsatınız olmuyor.

30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutladığımız bugün nedense beni bilgisayar başında rahatsız eden şeyin ne olduğunu düşündüm. Evet, yazılar bulanıktı. çıktığı ilk günden bu yana chrome kullanırım ve bir çok kişi gibi ben de çok memnunum ama bu bulanıklık bir süredir beni rahatsız ediyordu. Gerçi bugün fark edebildim bunu.

Hemen soruna çözümü aramaya koyuldum ama ne fayda. Çok sayıda forum okudum, hemen hepsi benzer çözümler önermişti ama hiçbiri güncel değildi. Güncel olan bir kaç çözüm yolu da işimi görmedi.

En son yine chromun yardım sayfasına yöneldim. Nedense bu tür sorunlarda hep en son akla gelir. Evet, çözümü de orada buldum. Meğer sorun windows kaynaklıymış. Olur da aynı sorunu yaşayanlar varsa diye, buradan linki paylaşıyorum. (https://support.google.com/chrome/answer/95290?hl=tr)

Aradan yıllar geçince belki bu link ve yazı da güncelliğini kaybedebilir. Siz yine de bu sorunu yaşıyorsanız bir deneyin derim.

19 Ağustos 2016

Boynu bükük, mahzun çiçek

Bu çiçek ile tam 10 yıldır birlikteyiz. Hep böyle, ne dirildi, ne öldü... Bilmeden hata edip canına kast etmişim ama Allah'tan tekrar canlandı. Şimdi bu çiçekle yaşadığımız 10 yılın hikayesini anlatayım.

İş yerimizdeki bir çiçeğin kopan bir dalıydı bu. Ölmesin dedik ve bir süre içi su dolu bir kavanozda beklettik. Sonra eve götürmeye karar verdim. Güzel bir saksıya ektim ve canlandı. Evimin en müstesna köşesini ona ayırdım. Bekardım ve evde fazlasıyla boş mekan vardı ama evlendikten sonra da ona gözüm gibi baktım ve sıcak bir yuvanın da etkisiyle olsa gerek epey canlanmıştı artık.


2009 yılında bir anlık bir gaflet ile İstanbul'dan taşınmaya karar vermiştim. Kış ortasında taşınırken çiçeğin uzun yolculuk esnasında donacağı hiç aklıma gelmemişti kamyonda. Ne yazık ki, İskenderun'da çiçeği karşıladığımda 2-3 yılda ancak kendine gelen çiçek adeta yüzünü asmış ve bana küsmüştü. Her gün bir yaprağını döktü ve sadece bir kök kaldı günler sonra...


Yine ilk günkü sevgi ile itina ile baktım ona. Ve nihayet tekrar canlanıp yaprak açmaya başlamıştı bahar sonuna doğru. Ama talihsizlik devam ediyordu. Ben İskenderun'a taşındığıma çoktan pişman olmuştum. Henüz kış gelmemişti ama yine soğuk sayılacak bir güz gününde İstanbul'a dönerken bu defa çiçek için özel önlemler alsak da taşınma ve yolculuğun tesiri ile yine yorgun düşmüştü.

Tekrar aynı özen ve sevgi ile bakmaya devam ettik. Canlandı, yapraklar açtı ama normalde büyük yaprak açması gerekirken artık küçük küçük yapraklarla yetiniyordu. Daha gözümün önünde olsun dedim ve iş yerine getirdim, yanı başıma yerleştirdim. Hani ofis çiçekleri gösterişli olur ama bu tam aksine mütevazıyane hep yanımda oldu. Kimin ne diyeceğine aldırış etmedim.

Günün birinde ufak çaplı bir tadilat gerçekleşti ofisimizde. Tadilatı  yapan arkadaşın dikkatsizliği ile saksı devrildi ve çiçek bir daha soldu, sarardı. Aşk ile tekrar canlandırmaya çalıştım. En nihayetinde geçtiğimiz kış adeta ikinci baharını yaşıyordu ve tam o esnada henüz 6-7 yaşlarındaki bir ziyaretçim "ooo, Ali amca, iyisin, çiçeğin coşmuş" dedi. Oysa çiçeğin geçmişine dair hiç bir şey bilmiyordu çiçekten daha küçük olan bu çocuk.

Ve bu bahar ben çok umutluydum ama yine tek tek yapraklarını döktü. Tek bir yaprağı kaldı. Ve şansızlığı devam ediyordu; geçtiğimiz haftalarda ben tatilde iken ofisteki çiçekleri bakım için çiçekçiye götüren arkadaş sadece bu çiçeği unutmuş. Tatilden döndüm, bütün çiçekler canlanmış ama sadece bu çiçeğin boynu bükük ve mahzun...

İnşallah tekrar canlanır...

4 Kasım 2015

Ayşe Arman'dan sosyal medya tespiti

Bana göre 1 Kasım seçimleri sonucunda en doğru tespiti yapanlardan biri Ayşe Arman oldu. Tespitinde özetle "Sosyal medyanın da, özellikle Twitter'ın zannettiğim kadar etkili olmadığını gördüm" demiş.

Farkındayım, zaten nadir yazıyorum ama son yazdıklarımın hemen hepsinde sosyal medyaya dokunmadan geçememişim. Bu yazı da öyle. Fakat bu kadar açık net bir tespiti de teğet geçemezdim. Zira şimdiye kadar yazdıklarımı teyit eden bir tespitte bulunmuş Ayşe Arman. Etrafımda sosyal medya kullanan dostlara, burada blog okurlarıma bu durumu ne kadar anlatmaya çalışsam da eminim Ayşe Arman'ın tespiti ve esasen itirafı kadar inandırıcı olamıyorum.

Gezi olayları esnasında sıcak bir ilişkim olan sanatçı bir büyüğümüz ile telefon görüşmesi yapmıştık. Twitter'ı çok aktif kullanıyordu ve ne yazık ki biraz da yaşıyla bağlantılı olsa gerek sosyal hayattan oldukça uzaktı. Galiba halk olarak Twitter'da yazanları görüyordu sadece. Ona "bu yaşananlardan bir devrim olacağını düşünmeyin, Cihangir ve Bebek gibi semtlerin devrim gerçekleştirmesi mümkün değil" demiştim de hayal kırıklığına uğramıştı. Yine can sıkıntısı içinde olan dostlara da Bağcılar'ın, Esenler'in katılmadığı eylemden korkmayın demiştim.















Şimdi yukarıdaki şu 2 fotoğrafa bakın; Cumhurbaşkanı'nın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebeti ile 81 vilayetten davet ettiği gruptan insanlar bunlar ve bu insanlar hala Türkiye'de ekseriyeti oluşturuyor. Bu insanların ferasetinden korkun. Bu insanlar Twitter, Facebook ve hatta internet bile kullanmıyorlar. Evet, bunların ekserisi yaşlı ve ömürlerini tamamlamak üzereler ancak bu insanların çocuklarını Twitter ve Facebook bozamayacaktır. Ayşe Arman'ın hayal kırıklığını yaşamak istemeyen sosyal medyaya çok güvenmesin.


21 Ekim 2015

E-davetiye

İnsanlar teknolojinin tüm imkanlarından faydalanmak isterken değer atfettiğimiz bazı geleneklerimizi de unutur olduk. Bunların ilk akla gelenlerinden biri kuşkusuz, düğün, açılış ve benzeri merasimler için düzenlenen davetiyelerdir.

Artık hemen herkese bir şekilde e-davetiye ulaşmıştır galiba. Facebook sanırım bu konuda en aktif kullanılan mecralardan biri oldu. Zira facebook bunu destekliyor. "Etkinlik oluştur" gibi bir link ile etkinliğinizi hazırlayıp kimleri davet edeceğinizi de arkadaş listenizden belirleyip tek tıkla belirlediğiniz tüm arkadaşlarınıza davetiyenizi göndermiş oluyorsunuz. Bazılarıysa bastırdığı davetiyenin fotoğrafını paylaşarak davet etmiş oluyor takipçilerini ve arkadaşlarını.

Hatırlayanlarınız vardır, ben de kendi düğünüm için o zamanlar sosyal medyanın diğer araçları olmadığından buradan okuyucularımı düğünüme davet etmiştim. Ancak o davetim farklıydı, zira okuyucularımdan bizzat tanıdıklarıma basılı davetiye verip tanımadığım okuyucular için bir duyuru/davet niteliğindeydi benim e-davetim.

E-davetiye hadisesine uzun süre mesafeli durdum. Hatta bu yolla davetiye gönderenleri bazen içimden bazen dillendirerek de kınadığım oldu. "Facebooktan, whatsapptan davetiye gönderene aynı mecradan bir tebrik yazmak yeter" dediğim oldu. Ancak bu durumun önlenemez olduğunu anlamamız gerekiyor galiba.

Bu kanaate ulaşmama okuduğum bir yazı sebep oldu. Aynı zamanda nezaketi de kapsadığını düşündüğüm diplomasinin en üst kademesi kabul edebileceğimiz Dışişleri Bakanlığında dahi e-davetiye yöntemine geçilmiş. Hal böyleyken e-davetiyelere direnmenin ve kınamanın bir anlamı olmmamlı artık. Ama en azından e-davetiyenin de bir usulü adabı olsun. Davet ettiğiniz kişilere bir değer verdiğiniz belli olsun. Bunu da istemek çok değil galiba.

5 Ekim 2015

Sosyal medya haberlerine mi inanalım?

Güncel haber akışını çoğu zaman sadece haber sitelerinden takip ediyorum. Bazen de haber sitelerinde yer alan bir haberin dedikodusunu merak ettiğimde sosyal medyayı açar, oralarda ilgili habere ilişkin neler yazılmış bakarım. 

Bayramın son günü, 9 yaşındaki Elif Şimşek'in bölücü terör örgütünce (BTÖ) katledilişini, adetimin hilafına haber sitelerinden önce açtığım sosyal medyada okudum. Elbette birileri katliamı polisin yaptığı iddiasındaydı ve diğer birileri de bunun aksini ispat etme derdinde idi. Sonra haber sitelerini açtım. Çok yalın bir şekilde katliamın BTÖ tarafından yapıldığı yazıyordu.

Sosyal medya kullanıcıları, kimisi 50-100 takipçisine, kimiyse binlerce takipçisine kendi inandığı ama asla aslını bilmedikleri bir konuda paylaşımlarda bulunarak kendi inandıkları şeye takipçilerinin de inanmasını istiyor. Eğer takipçileri de kendisi gibi düşünürse 48 saat içinde hükumetin düşeceğini bile düşünenler vardır belki de... Sosyal medya kullanıcısının en büyük yanılgısı orada yazılan ve iddia edilen her şeyin toplumun çok büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğüne inanması. Neredeyse tüm kullanıcılar kendilerini birer uzman ve haberi yerinden görüp aktaran birer muhabir gibi görüp dünyaları yıkıp dünyaları kurtardıkları zannındalar. İşin daha kötüsü bu hallerinin farkında da değiller.

Bahsi geçen elim hadisenin sosyal medya kullanıcılarına yansıması ile toplumun ekserine yansıması çok farklı. Evet, sosyal medya artık çok geniş bir kesim tarafından kullanılıyor olsa bile gerçek değişmiyor.