28 Ekim 2010

Osmanlı bozgunu bitiyor mu?

Başlığın sonuna sadece soru ekini ekledim ve size sunuyorum. Her zamanki gibi güzel bir yazı kaleme almış Engin Ardıç. 

Esasen benim için bu yazısında en çok hoşuma giden kısım bundan 6 ay önce kaleme aldığım bir düşüncemi destekler mahiyetteki cümlesi idi. O yazımın linki burada. Engin Ardıç işte bu yazımdaki düşüncemi şu cümlesi ile dile getirmiş;
"Osmanlı bozgunu bitmektedir!
İlk kez "bu kadar para kazanan" Anadolu'nun güveni yerine gelmiştir. (Ligin puan durumuna bakın bakalım, bu özgüven futbola nasıl yansımış?)"
Yine o yazımdaki tabuların yıkıldığına dair cümlemi destekleyen bir kaç çarpıcı cümlesi de şöyle Engin Ardıç'ın;
"Bir yandan "biz büyük milletiz" övüncü, öte yandan "biz adam olmayız" yerinmesi...
Aşağılık kompleksi "daha ziyade" aydınlarda gözleniyordu tabii.
Bazı şaşkınlar cumhuriyetin bittiğini ileri sürüyorlar.
Hayır, cumhuriyet asıl şimdi yerine oturuyor. Biten, yanlış yolda yürütülmüş bir ara rejimdir.
Cumhuriyetin "temel kazanımları" korunacak, "köpüğü" alınacaktır."
Siz en iyisi yukarıda verdiğim linkten yazının tamamını okuyun. 

23 Ekim 2010

Uyarılar manşetlerde!

Keşke her sabah gazeteleri açtığımızda siyasilerin yerine savcıların beyanatları manşetlerde olsa, değil mi? Mesela şöyle bir kaç haber örneği oluşturalım;
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı A apartmanın kapısında evine girmeye çalışan vatandaşı uyardı; "sakın hırsızlık yapma, yasalara göre bu suçtur."
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Beyazıt Meydanında arkadaşlarıyla kahve içmeye giden bir grup üniversiteli gence "izinsiz eylem yapmayın" uyarısında bulundu.
Beşiktaş'taki Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları halkı uyardı, "telefonlarınızı dinliyoruz, dikkat edin."
Ne var şimdi statükonun kibirli temsilcilerinden bir savcımızın, partileri uyarmasında? Yukarıdaki örnekler hoş değil miydi, o halde neden bu savcımızın uyarısı hoş karşılanmıyor? Tamam, ufak bir fark olabilir, yasada suç olarak öngörülmeyen bir konuda uyarı yapıyor sayın savcı ancak her savcı her şeyi bilecek diye bir kayıt yok ki! Biraz hoşgörü lütfen...

20 Ekim 2010

Yaşlılık

Dişlerimin tedavisi için gittiğim muayenehanede akrabam olan diş tabibi sivil polis memuru hemşehrilerimle tanıştırdı beni. Hoş beş, on beş derken birinin soyadı benim ortaokuldan bir arkadaşımın soyadıyla aynı olunca tanıyıp tanımadığını sordum. "Amcam" dedi. Sen kaç doğumlusun dedim, benden 10 yaş küçükmüş.

Bütün bunları niçin yazıyorum? Evet, ben de yaşlanmışım. Bunu anladım o sohbetin sonrasında... Üstelik dişimi de tedavi ettiriyorum...

18 Ekim 2010

Banttan yayın

Canlı yayındayız dediysek de kullandığım teknoloji henüz görüntü ve sesi canlı aktaramıyor. Bu nedenle cuma akşamı katıldığım kanun resitalinden kısa bir bölümü banttan yayınlıyorum.




Tarihi yarımadanın benim için çok ayrı bir yeri var. Elbette okuduğum fakültenin orada olması bunun en büyük sebebi. Neredeyse her sokağında ayrı bir hatıramın canlandığını hissedebiliyorum o taraflara yolum düştüğünde. Hatta tramvay hattının o bölgedeki güzergahını takip etmek, o bölgeye has yolcu profili, bunların hepsinin zihnimde farklı çağrışımlara açılan kapıları mevcut. Üniversite gençleri, turistler, bekar işçiler ve biraz da geç saat olduğunda ayyaşlar...

"Hangisine gitmeli" başlığında verdiğim linklerde de, bendeki mevcut bilgilerde de etkinlik 19:00'da başlayacak yazıyordu ancak doğrusu 20:00 imiş. Önce yetkililere kızmayı geçirdiysem de içimden bana tarihi mekanlarda fazladan bir saat verdiklerini düşünüp neredeyse teşekkür edecektim. İyi ki öyle olmuş, Firuz Ağa camiinde akşam namazı kılma, Sultanahmet Köftecisinde köfte yeme ve birkaç CD ile kitap bakabilme fırsatım oldu bu bir saat içinde.

Sonuçta 1 saatlik Kanun Resitali ise ekmekli kadayıfın kaymağı idi...

15 Ekim 2010

Canlı yayın

Biraz twitter gonderileri gibi olacak ama olsun, Kanun Resitalinden canlı yayındayız.