29 Mart 2008

Merak ettim

Ak Parti'nin kapatılıp kapatılmayacağı hakkında yanda mini bir anket yaptım. 12 kişiden 10'u kapatılmaz dedi.

Mahkeme seyrinin nasıl ilerleyeceğine şurda iki gün kalmışken merakımı saklayamadım, bu on kişi acaba hangi saikle Ak Parti kapatılmaz diyor? Yoksa bunların hepsi Murat Özdemir mi?

24 Mart 2008

Herkes kendi işine!

Medyayı sınıflandırmak, şucu, bucu, muhafazakar, bir kesim ya da islami gibi vasıflar kullanmak hoş olmasa da ister istemez böyle bir sınıflandırma yapmak zorunda kalıyoruz. Neticede her gazete ve televizyonun takip ettiği bir çizgi var. işte o çizgi, gazete veya TV'ye bir vasfın yapışmasına neden oluyor.

Netice-i kelam, Yeni Şafak için hangi vasıf uygun görülür? Elbette İslami ya da muhafazakar basın denir, değil mi? Bu gazetenin son 2-3 senedir nedense kendini farklı bir kimliğe sokmaya çalıştığını izliyoruz. Geçen yıldı sanırım, 14 Şubat ile ilgili verdiği ekten dolayı bazı çevrelerde epey tartışma konusu edilmişti. Son olarak da bir magazin haberi patlattı; Gülben Ergen boşanacakmış. Ancak aynı günün akşamında haber Gülben Ergen tarafından yalanlanmış.

Şimdi Yeni Şafak'a sesleniyorum, lütfen kendi işinle uğraş, ne senin okuyucun böyle bir haber bekliyor senden, ne de senin muhabirin o ortama girip o işi yapabilir? Yok, ben o işi yapabilecek muhabiri bulurum diyorsan o muhabirin de sana ne kadar değer verip çalışacağını sen hesapla! Sen en iyisi kendi işini düzgün yap!

23 Mart 2008

Esnaf Ahlakı

İşte gerçek esnaf ahlakından bir örnek; "Her yere Güllüoğlu açıyorsunuz, başkalarının ekmeğine mani olmak var mı? Öteki baklavacılar ne olacak? Böyle büyümeye son verin."

Güllüoğlu baklavalarını bilmeyenimiz yok. Nejat ve Faruk Güllü'nün babası Mustafa Güllü'ye ait bu sözler. Çocuklarına kızgın. Kızgınlığının nedeni ise nezaketi.

Hala böyle esnaflarımızın da var olduğunu bilmek güzel.

16 Mart 2008

Türk Milleti Adına; Beyinsizsiniz!

Resimde de görüldüğü üzere savcılar davayı açarken kamu adına açarlar.

Anayasanın 9. maddesi de "yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır" der.

Mahkemeler kararlarına "Türk Milleti Adına" diye başlarlar.

Bu durumda Ak Part'yi kapatma kararı verirse Anayasa Mahkemesi, Türk Milleti Adına kararını açıklarken şunu mu diyecek?

"Sevgili Millet, evet, daha 8 ay önce siz bu partiyi seçtiniz ancak ben sizin adınıza karar veriyorum, bu parti kapatılmalı. Çünkü siz seçeceğiniz kişileri bilmiyorsunuz, sizler akılsız ve dahi beyinsizsiniz. Size kömür dağıttılar diye gittiniz oylarınızı bu partiye verdiniz."

Anayasa Mahkemesi dese ne, demese ne? Zaten başsavcı dedi diyeceğini. Bizim adımıza davayı açtı başsavcı.

14 Mart 2008

Demo Demokrasi

Türkiye demokrasisi için başka bir açıklama yapmaya gerek yok, kullandığımız demokrasi ne yazık ki süreli, demokrasinin demo versiyonunu kullanıyoruz. Süresi dolduğunda kullanılamayan, ancak belirli bir ücret karşılığında yenilenebilen bilgisayar programları gibi. En son 3 Kasım 2002’de yenilemiştik versiyonu ama süresi yine dolmaya başladı galiba. Uyarılar vermeye başladı. Biraz daha yüklü miktarda ödeme yaparsak programın daha güçlü bir versiyonuna sahip olabiliriz belki.

Aslına bakılırsa en iyisi, galiba bu programdan vazgeçmek. Böylece el aleme karşı da rezil olmaktan kurtuluruz.

Yeni programımızda neler olsun?

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olsun, ömrünün ahirinde de olsa Murat Demirel hazırda bekliyor.

Başbakan da Mesut Yılmaz. O hala genç ve dinamik.

TBMM için 550 milletvekili çok. 98 milletvekili kâfi. Diğer partiler kapatılsın. CHP Türkiye’nin partisi, hem de en köklü partimiz. Başka partiler fuzuli işgal ediyorlar meclisi.

Türkiye’de tek hakim olsun, o da Sabih Kanadoğlu. Savcısı da Vural Savaş olsun. Anayasa Mahkemesi başkanlığına da Yekta Güngör Özden getirilisin.

Türkiye’ye Akdeniz Üniversitesi kâfi. Üniversiteler arası kurul filan da gerekmez böylece. Rektörlerimizin Ankara’da toplanmaları için masraf etmelerine lüzum kalmaz.

YÖK de usulen var olsun yine. Başkanlığına da Erdoğan Teziç atansın tekrar. Üyelere filan da ihtiyaç yok, böylece YÖK başkanı tek başına genelge de yazabilir.

Genelkurmay’da da revizyon gerek bence. Hem baksanıza, şimdiki komuta kademesi ABD’nin emri ile kara operasyonunu bitiriyor, olacak şey mi? Emekli generallerimizden Veli Küçük Paşamız ne güne duruyor? Askerin başına o gelsin.

Medyaya da bir çeki düzen verilmeli. Doğan grubu kâfi gelebilir bence. Yeterince yazılı ve görsel yayınları da var zaten. Ayrıca geniş kitlelere hitap edecek şekilde de yayın çizgisi oluşturmuşlar. Başka medyaya ne hacet?

Diyanet İşleri Başkanlığı’na da Yaşar Nuri Öztürk getirilsin.

Seçimler elbet var olmaya devam etsin. Nitekim Saddam’ın Irak’ında ve Esad’ın Suriye’sinde de seçimler var olmuştur.

Elbette tüm bunların yanında Merkez Bankası’na da bir başkan gereklidir. Kanaatimce orası için de en iyisi Cem Uzan olur.

Peki bu durumda Ak Parti’ye oy veren % 47 ne yapmalı diye mi soruyorsunuz? Onun cevabı zaten verilmişti ya, onlar Arabistan’a gitsinler.

9 Mart 2008

Güvenli Hakimler ve Savcılar

Türkiye gerçekten enteresan bir ülke. Bunun çok örnekleri var ama benim hemen her gün yaşadığım bir örneğini anlatayım;

İstanbul'da yaşayanlar biliyordur, Bakırköy'de E-5'in yanında estetik yoksunu ve işlevine göre tasarlanmamış ya da tasarlanamamış kocaman bir adliye yapıldı. O bölgeye yakın diğer adliyeler bu binada birleştirildi. Adliyeye 4 giriş var. Birincisi adliye personelinin girdiği ana kapı. İhtişamlı bir giriş denebilir çünkü kapıdan devasa yükseklikte bir salona (sağdaki fotoğraf) giriyorsunuz.Ben olsam bu girişi umumi giriş kapısı yapardım çünkü adliyeler aynı zamanda devletin gücünü göstermesi bakımından önemlidir. O girişin bu gücü gösteren bir işlevi olurdu en azından. Neyse taktir büyüklerin... İkinci kapıdan vatandaşlarımız giriyor. Üçüncü bir kapıdan da avukatlara kapı açmışlar. Kapı "aslında avukatlar girmeseler de olur ama ne yapalım işte, sistem..." der gibi binanın bir ucunda. Bu her üç kapıda da x-ray cihazları var. Son olarak da bina altına yapılan otoparktan giriş yapılmış. Fakat şimdi sıkı durun, bu otoparka sadece adliye personeli girebiliyor. Mesela hakim ve savcılar ya da adliyenin müstahdemi (müstahdemde araba olur mu demeyin, olur elbet!) Bu otopark sadece onlar için. Mesela bir avukat duruşmaya yetişmek için koşturdu ve diğer açık otoparkta yer bulamadı aracı için, alttaki otoparka giremez, neden? Yer olmadığından mı dediniz, hayır, güvenlik nedeni ile. Eee, artık hakim öldüren meslektaşımız da var nasıl olsa, bahane de hazır. Fakat mübaşir veya müstahdemin hakim öldürdüğü duyulmuş mudur? Onlar girebilir. Devletimizin memurlarına her daim güven esastır.

Geçtiğimiz günlerde ayağındaki özründen dolayı başsavcılıktan özel izinli(!) bir meslektaşla birlikte otoparka girmeye çalışan bir başka meslektaşımızı kapıdaki görevli, "hayır siz giremezsiniz, araçtan inin ve dolaşıp, kendi giriş kapınızı kullanın" demiş. Evet! Durum bu işte. Devletin zihniyeti...

Fakat her nedense Bakırköy Adliyesi’ndeki bu sıkı GÜVENLİK Şişli Adliyesi’nden esirgenmiş. Bir pasaj içinden girilen adliyenin girişinde görevli bir polis memurundan başka hiç kimse yok. Hatta x-ray cihazı da yok. Şimdi ne düşünmek lazım? Yoksa Şişli'de görev yapan hakim ve savcılar Bakırköy'de görev yapan hakim ve savcılardan daha mı az kıymetli devletimizin yanında?