9 Mart 2013

Sosyal Medya

Bloggerı da bir sosyal medya aracı olarak kabul edersek neredeyse 8 yıldır bu platformun bir parçası sayılırım ama işin aslı twitter ve facebook çıktıktan sonra gerçekten çok şey değişti. Bende öyle ama eminim bir çok kişide de benzer bir hal söz konusu; bir dönem gazetelerin internet siteleri ve diğer haber siteleri en hızlı haber kaynağımız olurken sosyal medya ile birlikte bazı haberleri haber sitelerinden bile önce öğrenebilme imkanı doğdu. Hatta bazı muhabirleri takip ettiğinizde haberi ilk kaynaktan bile öğrenme imkanına sahipsiniz sosyal medya sayesinde.


Esasen yazımın konusu bu değil. Girizgah mahiyetinde görün siz bu cümleleri. Esas bahsetmek istediğim şey çok daha farklı. Facebook ve özellikle twitter yüzünden bazı insanlardan soğuduğumu hissediyorum çoğu zaman. İsim vermek istemiyorum ama sosyal medya öncesinde çok değer verdiğim ya da toplum nezdinde bir değerlerinin olduğunu düşündüğüm bazı kişilerin oradaki paylaşımları, insanlarla girdikleri birebir diyaloglar beni kendilerinden uzaklaştırdı. Galiba tanımak istediğim veya tanıdığım kişiden farklı birilerini gördüm karşımda sosyal medya aracılığı ile. Sosyal medyanın bu yönünü keşfedip hiç kullanmayan meşhurların var olduğunu da gözlemledim ve hatta birinden de dinledim. Hak verdim. Gerçekten de topluma mal olmuş biri olsaydım büyük ihtimalle sosyal medyayı ya hiç kullanmaz ya da profesyonel destek almak kaydıyla kullanırdım.

Sosyal medya üzerine bir başka tespitim de yine daha önce bir başka nedenle eleştirdiğim meslektaşlarımla ilgili. Yahu arkadaş biyografine yaz avukat olduğunu da büyük harflerle isminin önüne avukat diye yazma görgüsüzlüğü neyin nesi? Hadi kullanıcı adına @av.... filan yazanlar var, bunu da bir nebze anlayışla karşılayabiliyorum da öbür türlüsü gerçekten çok kötü.

Bunu da yazmazsam çatlarım, bir bakanın danışmanı olan bir zat da profil fotoğrafı olarak makam aracının sağ arka koltuğunda bacak bacak üstüne atmış bir fotoğrafını belirlemişti. Halen devam ediyordur aynı fotoğrafla diye tahmin ediyorum.

Velhasıl, sosyal medya sayesinde de çok şey gördük ve görüyoruz, öğrendik ve öğreniyoruz. Fakat artık sıkmaya başladı. Sıradaki gelsin lütfen.


16 Şubat 2013

Faizden Ne Anlıyormuşuz?


Farkındayım, uzun zaman oldu son yazımı yazalı. O yazıda yaptığım anket sonucunu daha kısa sürede paylaşmalıydım. Bahanelerimi sıralamadan bu yazımda o anketin sonuçlarını paylaşacağım.

Öncelikle ankete katılan 32 kişiye teşekkür ederim.

Cevaplara gelirsek;

Anketin ilk sorusu hangi muamelenin faizli olduğu yönündeydi. Bu soru şu şekilde cevaplanmış;


Bankalar aracılığıyla araç ve konut kredisi kullanmak 28
Kredi kartının asgari borcunu ödemek 27
Kredi kartı kullanmak 8
İhtiyaç kredisi kullanmak 30
Bankaların vadeli hesaplarına para yatırmak 27
Devlet tahvili almak 19

Bu soruda özellikle bazı katılımcılar devlet tahvilinin ne olduğu hakkında bilgisi olmadığını yazmıştı. Dolayısıyla  o şıkkın gerçek sonucu aksettiği şüpheli. Bunun yanında ihtiyaç kredisi kullanmayı sadece 2 kişi faiz olarak görmemiş. Demek bu hususta aşağı yukarı bir konsensüs oluşmuş.

Esasen anketi hazırlarken çok hızlı ve teferruatlı düşünmeden hazırladığım için yeterli sonuç elde edilmesine engel oldu bu durum. Özellikle katılım bankaları ayrımını daha net koymalıydım diye düşünüyorum. Mesela ilk sorunun cevabı bazıları için muhtemelen katılım veya diğer bankalardan olmasına göre değişecekti.

İkinci anket sorum ise katılım bankaları ile diğerleri arasında bir fark olup olmadığı yönündeydi. Buna 18 kişi, evet fark var derken diğer 14 kişi bir fark görmüyorum demiş.

Bankacılık işlemlerinizde hangisini tercih ediyorsunuz soruma da eşit cevap verilmiş.

Anketi hazırlayınca kullandığım sosyal medya platformlarında da paylaştım ve oralardan bazı arkadaşlarım benim de düşüncelerimi merak ettiler. Açıkçası elimden geldiğince hiçbirine bulaşmamaya çalışsam da günümüz şartlarında bunu sağlamak neredeyse mümkün olmadığından mecburen şerrin ehveni olarak gördüğüm katılım bankalarını tercih ediyorum. Bununla beraber mesleğim icabı bir bakıma zorunlu olarak bir devlet bankasıyla da çalışmak zorunda kaldım şu anketi hazırladıktan hemen sonra.

Kredi kartı konusunda ise ince bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Özellikle faiz hassasiyeti olan kişiler vadesi geldiğinde tamamı ödenen kredi kartları için "nasıl olsa faiz ödemiyorum, dolayısıyla caizdir" diye düşünseler de hukukta bir kural vardır, onu hatırlatmak gerekiyor. Bir işlemin (hukuka) uygunluğu (caizliği) işlemin temelinden itibaren belirlenen çerçeve dışına çıkılmaması ile mümkündür. Yani faiz ödemiyorum denilen kredi kartlarında yapılan sözleşme bir faiz sözleşmesidir ve bu sözleşme ile işlemin temelinde sakatlık söz konusudur. Dolayısıyla faiz ödemiyorum deyip kurtulmak kolay olmasa gerek.

Bu ifadelerimle anketin ilk bölümündeki soruların tümüne cevabımın anlaşılmış olduğunu düşünüyorum.

11 Ocak 2013

Faizden Anladığımız?

Bugün cuma hutbesinde imam dinimizce yasaklanan faiz ve benzeri diğer yasaklardan bahsetti. Hutbe konusu güzeldi de acaba camide bulunan belki imam dahil hemen hepimizin cebinde bulunan banka kapılarının bir başka değişle kredi kartlarının hangi şartlarda kullanımı caizdir acaba? Ya da yine bir çok kişinin ödemek zorunda kaldığı araç kredisi, konut kredisi ve daha niceleri...

Oysa özellikle de son yıllarda dindarlaşma ve muhafazakarlaşma eğiliminde olduğu söyleniyor toplumumuzun. Peki bu eğilim faize bakış açımızda bir değişim oluşturuyor mu yoksa tam aksine -tabiri caiz ise- tüm iliklerimize kadar faizin içinde miyiz?

İşte tüm bu düşünceler içinde aşağıdaki anketi hazırlamak geçti içimden. Kabul etmek gerekir ki amatörce hazırlanmış bir anket olup katkıda bulunacaklar da sayılıdır. Kısaca bir anketten beklenecek istatistiksel bir veri doğurmayacak. Ancak yine de katılır ve fikrinizi paylaşırsanız, hatta yorumlarınızla da desteklerseniz sevinirim.

7 Ocak 2013

Sanal Günler ve Diyet Sebebi

Bugün yoğun kar yağışını bahane ederek tatil yaptım. Böylece gündem yoğunluğundan sıyrılarak okuyamadığım e-postalarımı, pocketta biriken yazıları eritmeye çalıştım. Bir taraftan da sosyolojik bir konuya kendiliğinden vakıf oldum.

E-postaları okurken bir şey dikkatimi çekti. 30 Aralık günü arka arkaya sıralanmış Hotmail Calendar mailleri gördüm. Neymiş diye kontrol edince anladım ki birçok arkadaşım doğum tarihini 30 Aralık olarak ayarlamış. Oysa bir çoğunun gerçek doğum tarihlerini biliyordum ve hiçbiri 30 Aralıkta doğmamıştı. Evet, ben de bazen uydurmam gerektiğinde 1 Ocak veya 31 Aralık yazarım ama 30 Aralık yazan da varmış demek ki.
 
Bu durum aklıma doğum gününe dair başka bir hususu getirdi. İnternet dünyası ile tanışalı 15 yılı geçiyor. Bu sürede şimdi bir çoğunun ismini bile hatırlamadığım, bazen o an lazım olduğundan bazen ne için girdiğimi dahi hatırlamadığım sitelere üye oldum. Doğum günümde hangi sitelerde üyeliklerim olduğunu hatırlıyorum. Çünkü o gün hepsi doğum günümü kutluyor.

Bugün vukufiyet sağladığım sosoyolojik vaka ise şu; özellikle ev hanımlarının genelde diyet yapmaları gerçekten de anlaşılır bir şeymiş. İnsan evde kaldığında sürekli mutfağa girme ihtiyacı duyuyor. Bugün defalarca atıştırmama ve normal öğünlerimi yememe rağmen gün içerisinde neredeyse aç gezdiğimi hissettim. Sanırım ev ortamı insana yediriyor.

Karlı bir günün bana düşündürdükleriydi bunlar.

19 Aralık 2012

Şam'a Özlem

Suriye'deki hadiseler, oranın hayatımın önemli bir parçası olması nedeniyle neredeyse aklımdan çıkmıyor. Ve nedense Suriye denildiğinde aklıma hep pozitif insanları, pozitif düşünceleri, güler yüzleri, klasik müzikleri ve tabi ki felafel geliyor. Evet bazen kendimden utanacak kadar felafeli düşündüğüm oluyor, zira oradaki zulüm devam ederken benim bunu düşünüyor olmam hoş gelmiyor bana.

Önce Şam'ın bir hatırası olarak müezzinin rahatsızlığı nedeniyle öksürerek okuduğu ama kulağımdan hiç gitmeyen ezanın bir parçasını paylaşmak istiyorum;


Bu ezandan sonra ise Şam'ın bir başka güzelliğine dalalım. Her noktası tarih kokan Şam sokaklarında pencereden ya da bir bakkaldan sızan Klasik Arap Müziğinin eşliğinde adımlamak anlatılacak bir duygu değildir. Bu gerçekten de ancak yaşanır. Adeta tarihte yolculuk yaptığınızı düşündürür size bu gezinti. Bu tarih yolculuğunda size eşlik eden sadece o eşsiz müzik olmayacaktır, birbirinden enfes baharat karışımlarının kokusu ve elbette evlerin mutfaklarından gelen ve sizi baştan çıkartabilecek yemek kokuları... Turumuzun sonunda Hamidiye çarşısındaki dondurmacıdan yiyeceğimiz bir külah enfes bir dondurma hem turumuzu taçlandıracak hem de tüm yorgunluğumuzu unutturacaktır.

Aslında Şam'ın bakkalları bile belki tek başına bir yazı konusu olabilirdi ama bunu bir başka yazıya bırakalım.

Şimdi hep beraber Suriye'nin yine klasikleşmiş müzisyenlerinden Sabri Moudallal'i (Sabri Müdellel) dinleyerek oralara gitmeye çalışalım;


Umuyorum ve öyle inanıyorum ki, en kısa zamanda huzura kavuşacaktır Suriye.

Klasik Arap Müziği için bir başka örnek, Ferit Atraş'ı yazmıştım bir zamanlar.

En son 2010 yılında kurban bayramını Suriye'de geçirmiştim ve gezimi bir yazıyla paylaşmıştım.

Yine bir süre önce Suriye'nin önde gelen müzisyenlerinden Sabah Fahri'yi de bir başka yazımla paylaşmıştım.

Ve ola ki felafel de ne ve nerede yiyebilirim diye düşünen olursa Şam'da yediklerimin çakması da olsa az buçuk özlemimi giderdiği için zaman zaman gidip yediğim Falafel House'u tavsiye edebilirim.