1 Haziran 2012

Camia/Hizmet ve Cemaatler

Önce Ekrem Dumanlı'nın kendilerini "camia", daha sonra bir başkasının da "hizmet" olarak tanımlaması esasen bana sakıncalı ifadeler olarak görünmüştü. Çünkü, toplumdan kendilerine camia denilmesi istenirken sunulan gerekçeler diğer cemaatleri farklı bir konuma oturtma ve ötekileştirme manalarını da ihtiva ediyordu. Hizmet ise sadece bir gruba mal edilemeyecek kadar önemli bir isimdi ve bunu sahiplenmek "sadece biz hizmet ediyoruz" anlamına geliyordu.

Tüm bu yaklaşımlar sonrasında ve sanıyorum biraz da MİT-Emniyet çekişmesinin de getirdiği son hassas dengelerin ayarındaki oynamaların akabinde ne yazık ki camia/hizmet ile cemaatler arasında anlaşılmaz bir çatışma meydana geldi. Hatta bu çatışma ortamına sebep olarak bir de Risale-i Nur eserlerinin sadeleştirilme çalışmalarını da ekleyebiliriz.

Şüphesiz bu durum ne camia/hizmet için ne de diğer cemaatler için istenilen bir durum olmamakla beraber ne yazık ki her iki taraf da fütursuzca saldırılara devam ediyor.

Bir tarafın vehmi veya gerçek bir güç elde ettiği aşikar fakat bu gücün istismarı, verdiği sarhoşluk duygusu ve kendileri haricindekileri küçümseyip hatta hain diye yaftalamak en başında camia/hizmet'in çıkış noktası olan diyalog ve hoşgörü manalarına ters düşmektedir. Özellikle eğer halen kendileri için en önemli kaynaklardan biri olarak görülüyor ise Risale-i Nur eserlerinden uhuvvet bahsini tekrar be tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.

Diğer cemaatlerin de dünyevileşme sürecine girme tehlikesinin farkına vararak derhal asıl amaçlarına yönelmeleri, cemaat/hizmet olgusuna karşı duruşlarını kontrol ederek gereken hoşgörü ve diyalogu onlardan esirgememelerini ve iki kahramanın kavgasında küçük bir çocuğun iki kahramanı da alt edebileceği gerçeğini unutmadan kendilerine çeki düzen vermeleri gerektiği kanaatindeyim.

Son olarak "Arap Baharı"nın mimarı olarak görülen sosyal medyanın aslında yukarıda belirttiğim çatışmaya da kaynak olduğunu gözlemlediğimi belirtmek isterim. Zira mobilize olunan bu dönemde anlık duygu ve düşüncelerin çok da önü-arkası düşünülmeden anında paylaşılması bir anda bir çığa dönüşme potansiyeli taşıdığı gerçeği göz ardı ediliyor.

Kusuru ve problemleri başka yerlerde aramak derdinde değilim. Fakat dış etkenlerin de varlığını unutmamak kaydı ile esas kusurun ve problemin bizde olduğunu düşünerek bu, sonu hayırlı durmayan gidişe dur demeliyiz.

29 Mayıs 2012

Kan ve Aşk

Hafta sonu uzun zamandır sinemaya gitmediğimi fark edince vizyonda neler var diye göz attım ve gidilecek doğru düzgün bir film bulamayınca her şeye rağmen Kan ve Aşk'ın seyredilebileceğini düşündüm ve gittim.

Benim gençliğimin ilk yıllarına denk gelen ve derin bir duyguyla hissettiğim bir dramın beyaz perdeye aktarılmış olması filmi seyretmeme neden olsa da ne yazık ki beklentimi karşıladığını söyleyemeyeceğim. Zira dramın sadece kadınlara yönelik cinsel suçlar kısmını alıp ayrıca bu sahnelerin de bir kaç defa tekraren gösterilmesi doğrusu dram filmi için bir miktar aşırı geldi bana. Filmin ilk sahnelerinde ağlayan bebeğin üzerinden devam edecek bir paralel senaryo daha etkileyici olurdu kanaatimce. Filmin bir çok karakterinin film içinde neredeyse bir anlamı yoktu.

Son olarak, film repliklerine göre savaşın asıl sebebi sanki Müslümanlarmış gibi gösterildiği de söylenebilir. Geçmişte yaşanmış dramatik hikayeler Müslümanlar aleyhine idi. Esasen böyle bir filmin önce Müslümanlar tarafından çekilmesi gerekirdi...

Film seyredilmeyi hak etmiyor kısaca. Puanım; 4/10

25 Mayıs 2012

Avukat

Dün bir davamın 6 veya 7. duruşmasına girdim ve nihayet karar çıktı. Ancak konumuz bu değil.

Bu süreçte karşı tarafın avukatıyla gayet medeni bir şekilde duruşma öncesinde ve sonrasında selamlaşıp sohbet ediyorduk ama ne olduysa dünkü duruşma öncesinde selamlaşmamıza rağmen davayı kaybeden meslektaşım sonrasında salondan arkasını dönüp öyle bir hızla ayrıldı ki ne selam ne kelam...

Benden en az 7-8 yıl daha kıdemli olduğunu düşündüğüm meslektaşımın bu tavrı haliyle üzdü beni. Biz avukatlar işimizi yapan ama asla kendimizi haklarını savunduğumuz kişilerin yerine koymayan insanlarız, olması gereken budur. Kaybeden esasen çoğu zaman avukat değildir, müvekkildir. Nitekim dünkü davada meslektaşım tüm iddia ve savunmalarını hakkıyla yerine getirdi ancak  hakkını savunduğu kişinin/şirketin hataları davanın kendi aleyhlerine sonuçlanmasına neden oldu. 

Sayın meslektaşım, hal böyleyken sen neden kendini gayr-i medeni bir duruşun içine sokuyorsun ki?