19 Eylül 2009

Nazım'dan Bayram Şiiri

Yalan…

Bir yalan kadar gerçek herşey.
Ya da bir yalan kadar hiçbirşey.

Yıllar önce para kazanmak için burdan gidişim.

Ve para dışında herşeyi kaybetmek kadar yalan.

Babamın öldüğü yalan!
Ve senden arda kalan bomboş bir ev kadar yalan.
Yalan, yalan…

Bayram sabahı ailece yapılan sabah kahvaltılarına özlemdi.
Kapıyı çalacak çocuklara bir gün evvelden hazırlanırdı hediye mendiller ve lokumlar.
Mahalle arasına kurulan seyyar lunaparklar, macunlar ve pamuk helvalar.
El öpenlere el öpenlerin çok olsun derdi büyükler.
Ama onların çok olmayacaktı el öpenleri.
Çünkü her geçen bayram biraz daha azalacaktı öpülen eller.
Ve her geçen bayram biraz daha azalacaktı biten dargınlıklar.

Bayram gelmiş kime ne anam garibem diye bir türkü duyulacaktı memleketten.
Ve bayram bile bayram olduğuna pişman olacaktı belki…
Ama yine de o türküyü dinleyerek eriyecekti yollar.
Gurbetten sılaya bir yolculuk değildi bizimkisi.
Bir ömürdü iki şehir arası, bir ömürdü iki ülke hatta iki dünya arası.
Hep bir gün bu hasret bitecek ve herkes köyüne geri dönecek diye süren,
Ama kimsenin hiçbir zaman köyüne dönemediği bir yolculuktu bizimkisi.
Ha bu gece bayram gecesi,
Ha her gece bayram gecesi.

Bu gece bayram gecesi.
Her taraf mavi, pembe, mor…
Bu gece bayram gecesi.
İçim içime sığmıyor.
Görünüyor suyun dibi,
Mahalle, komşular falan…
Her şey bıraktığım gibi.
Babamın öldüğü yalan!

Dilini ve dinini bilmediğimiz sabahlara uyanırım.
Yabancı yüzler görürüm yabancı sokaklarda.
Tanıdık acılar çeker, tanıdık sevdalar ararım.
Buralar hep soğuk, oralar değişmekte sanırım.
Hasret, acı ve sevda iki ülke arası.
Kapıkule’den sonrası düğün, bayram havası.
Yıllardır söyleyip durduğum hep,
Ben gurbette değilim anam, gurbet benim içimde şarkısı.

Düğünler ve bayramlar memlekete taşındı önce.
Sonra taşınmazlar arasına girdiler birer birer.
Ne düğünler ne bayramlar ne çocuklar ne de torunlar taşınır oldu.
Günden güne, yavaş yavaş eridi birgün memlekete dönebilme derdi.
Ve yıllar geçti aradan,
Adamın biri yıllar önce çocukluğunda bırakıp gittiği memlekete geri geldi.
Ama hali garipti.
Dönüp de bulmamak vardı seni.
Buralardan gitmiş olacağın aklımdaki son ihtimaldi.
Son ihtimaldi adresinin değişikliği.
Şaka mıydı, kader miydi?
Neden bomboş evimiz şimdi?

Bu gece bayram gecesi.
Her taraf mavi, pembe, mor…
Bu gece bayram gecesi.
İçim içime sığmıyor.
Görünüyor suyun dibi,
Mahalle, komşular falan…

Nazım Hikmet

1 Eylül 2009

Sinirleniyorum

İki şeye;

1 - Amerikan kültürünün uzantısı bir takım fast food ve gazlı içecek firmalarının Ramazan'ı alenen kullanmalarına... Geçenlerde bir alış veriş merkezindeki restoranında alkollü içecek sattığını gördüğüm bir pizzacı Ramazan'da oruç tutan dindarlara yönelik iftar menüsü hazırlıyor. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı... İşin ilginç yanı televizyonlardaki en güzel reklamları da onlar yapıyor. Gazlı içecek firmasının bir bebeğin düşüncelerinden hareketle yaptığı reklam filmini izlemediyseniz mutlaka izleyin...

2 - 444'lü müşteri hizmetleri numaralarında canlı bir varlıkla karşılaşamamaya... Müşteri hizmetleri servisine bağlanana kadar bin bir takla atıyorum. Hatta çoğu zaman konumla alakasız bir menüden bağlanıyorum bu insanlara...

Sinirleniyorum.

31 Temmuz 2009

Gelecek demokrasinin...

Türkiye'de olması gerektiği üzere ismi en az duyulan kurumlardan birisi HSYK'dır. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. Fakat son bir aydır ilgili ilgisiz herkesin diline düştür HSYK. Bunun müsebbibi kimdir?

Gelişmiş demokrasilerin hiç birinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin isimlerini hatta adedini kitleler bilmezler. Yine HSYK benzeri kurulların varlığından bile haberleir yoktur gelişmiş demokrasilerin vatandaşlarının. Aynı şekilde Yatgıtay Cumhuriyet Başsavcısının ismini de bilmezler. Genelkurmay Başkanları konuşurken televizyonlar canlı yayına başlamaz bu ülkelerde. Peki bizde neden tersi bir durum söz konusu?

Gayet açık ve net; ülkemizde küçük bir grup kendilerini en avrupai, en demokratik, en modern ve en ilerici gibi göstermek sureti ile temel kaynaklarımızın ve varlıklarımızın kaymağını yemek, kendi iktidarlarını sürdürmek ve kendi zihniyetlerini ve dünya görüşlerini geniş kitlelere zorla kabul ettirmek derdindeler de, bu yüzden tüm bu yukarıda saydıklarımız bizim ülkemiz için normal karşılanıyor.

Hani Osmanlı'nın çöküş döneminde bir yabancı ülke temsilcisi Osmanlı Sadrazamına diyor: ‘‘Sizin imparatorluk gidici...’’ Sadrazam cevaplıyor:

‘‘Yüzyıllar boyunca siz dışarıdan uğraştınız, biz içeriden uğraştık ama şu devleti yıkamadık. Kolay yıkılmayız.’’

Dışarıdan uğraşanlar içeriden uğraşanlardan sayıca azaldı galiba. Gelecek demokrasinin olacak...