3 Temmuz 2009

Sivil mi olsun asker mi?

Son tartışma konusu "sivil mahkeme mi askeri mahkeme mi" diye şekillenince içimden "laf bana düştü" dedim.

AİHM'nin meşhur ve eski Türk yargıcı geçenlerde TV'de askeri mahkemelerin esasında bir ihtisas mahkemesi vasfında olduğunu bahsediyordu. Gerçekten de askeri mahkemeler için bu vasfı kullanmak en doğru olanıdır. İş hukuku ile ilgili iş mahkemeleri ya da boşanma ve benzeri konular için aile mahkemeleri kurulmuşsa askeri konulara ilişkin olarak askeri mahkemelerin kurulması gayet tabiidir.

Tam da bu noktada araya bir fark giriyor. Bizim sistemimizde askeri mahkemelerin askeri hakimleri ve savcıları oluyor. Bu mantıkla iş mahkemelerini de hukuk eğitimi almış işveren ve işçilerden oluşan bir mahkeme heyetine mi bırakmak gerekir ya da aile mahkemerine iyi geçimli anne ve babalar mı getirilmeli? Ticaret mahkemelerinde de tüccarlar hakimlik yapsın.

Kanaatimce tartışılması gereken burasıdır; askeri mahkemeler olsun. Ancak hakim ve savcıları asker olmamalı. Sivil hakim ve savcılar bakmalı askeri konulardaki davalara da. Ne hükümet ne asker... Ne de medya. İşin bu noktasını düşünseler mesele hallolacak.

18 Haziran 2009

Taş mı bağlıyoruz yoksa karalar mı..?

Usve-i Hasene’yi okurken birden insanoğlunun bugünkü hali geliyor akla. Obez hastalığının gündemden düşmediği, diyet reçetelerinin elden ele dolaştığı bir dönemde yaşayınca “taş bağlamak” ne ki diye geçiriyor insanoğlu.

İnsanoğlunun en tabii ihtiyaçlarından biridir yemesi. Hatta yaşam derdi, geçim derdi denen şeyin temel hedefi karnını doyurabilmesidir insanın. Ancak sapan hedef ihtiyaç ötesinin varlığını –lüks tüketimleri- gün yüzüne çıkarmıştır.

Nereden geldik buraya; Usve-i Hasene’den. Allah Resulünün uzun süre aç kalması konusundaki bahsi okurken kendisinin ve ashabının uzun süreli aç kaldıklarında karınlarına taş bağladıkları hususu dikkatimi çekti. Dipnotunda acıkınca karna taş bağlamanın, muhtemelen o günkü Araplar arasında yaygın bir adet olduğu belirtilmiş. Taş bağlamanın nasıl bir etkisi olduğunu doğrusu bu zamanda yaşayanların anlayacağını pek tahmin etmiyorum. Hatta bunu okurken bile hangi duygu ve düşünce ile okunduğu konusunda şüphelerim bulunuyor.

Bugünün insanı için karna taş bağlamak yerine açlık(!) halinde karalar bağlamak daha doğru bir davranış türü. Kimse haline şükretmiyor. Aç olan neredeyse yok, açlığı bırakalım, lüks tüketimin derdinde insanlar. Temel sorun ise kanaatsizlik. Hep bir basamak yukarıdakine bakmayı yeğliyor insanoğlu bir basamak aşağıdakine bakmek yerine. Asgari ücretlinin cebinde taşıdığı cep telefonu neredeyse aldığı maaşın iki katı fiyatına satılıyor ama olsun... O yine onu kullanıyor. Bilmiyor ki bu hali ile etrafındakilere caka satmak yerine rezil oluyor.

Şükürsüzlük ve kanaatsizlikten vazgeçildiğinde zengin olacağını bilmeli insaoğlu...

Usve-i Hasene'den ilgili bölüm için lütfen tıklayın.

16 Haziran 2009

Kartzedelere önemli hatırlatma

Kredi kartlarını cebinden para çıkmayacakmış gibi kullananlara devlet yine af getiriyor. Kart kullanıcılarının akıllarını başlarına almaları için bu son fırsatı iyi değerlendirmelerini umuyoruz.

Ben buradan ufak bir hatırlatma ile kartzedelere yardımcı olmaya çalışacağım. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; düzenleme 31 Mayıs 2009 tarihi itibariyle temerrüde düşmüş borçlara ilişkin olduğu için bu düzenlemeden asgari ödemeyi yapanlar faydalanamayacaklar. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur; temerrüde düşme şartı olarak bankalar borçluya gönderilmiş ihtarnameyi baz almayı severler. Yani ancak 31 Mayıs tarihinden önce elinize ihtarname geçmiş ise temerrüde düşmüş sayarlar. Eğer ihtarname gelmemişse "siz temerrüde düşmediğiniz için bu düzenlemeden faydalanamazsınız" diye cevap verirler, çünkü onlar için düzenlemeye göre yapılacak tahsilattan daha iyidir yüksek miktarda alacaklı görünmek. Fakat unutmamak gerekir ki bankalar kredi kartı verirken yaptıkları sözleşmelerde genel olarak "borcun asgarisi veya tamamının vadesinde ödenmemesi halinde kişi ayrıca bir ihtarnameye gerek kalmaksızın temerrüde düşmüş sayılır" diye bir madde koyarlar. Dolayısıyla 31 Mayıstan önce vadesi gelmiş bir borç ödenmemişse bilinsin ki bu durumda da temerrüt şartı yerine gelmiş demektir ve borçlunun düzenlemeden faydalanmaya hakkı vardır. Hatta 31 Mayıs itibariyle bir ödeme yapması gerekirken o ödemeyi yapmayan kişi dahi bu düzenlemeden faydalanır.

Bu bilgi umuyorum ki düzenlemeden faydalanacak kişi sayısını artırır.