Fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2019

Değişime direnmek

Son zamanlardaki teknolojik değişimin hızına yetişmek gittikçe daha zor olmaya başlıyor. Ben kendimi teknolojiyi seven ve ona aşina biri olarak tanımlarım mesela ama artık çoğu gelişmeden koptuğumu hissettiğim oluyor.

Bununla beraber insanoğlunun yeniye karşı hep bir direnci var sanki, sürekli eski halin kalmasını isteyen ve eski hale özlem duyan bir kesim de var. Eskiye özlemi elbette ben de yaşıyorum ve bu çok tabii bir hal ama aşağıda vereceğim örneklerdeki gibi bir özlemi anlamakta zorlanıyorum açıkçası.

Sosyal medya üzerinden takip ettiğim gruplardan biri eski İstanbul fotoğrafları paylaşıyor, bir diğeri de meslektaşlarımın kurduğu ve hukuki meselelerle birlikte mesleki sorunların tartışıldığı bir grup. Paylaşılan her eski İstanbul fotoğrafının altına "ah burası eskiden ne kadar güzelmiş, ah eski hanımların şıklığı, zarafeti" ve benzeri bir çok yorum okuyorum. Oysa fotoğraftaki yer günümüzde çok daha güzel olabiliyor bazen ama olsun, illa o yorum yazılacak birileri tarafından. Ya da şimdilerde de çok zarif ve şık hanımefendiler yok mu caddelerde, sokaklarda? Ama illa birileri eski hanımların zarafetine ilişkin, şimdikileri eleştiren bir yorum yapacak.

Diğer hukuk grubundaki de farklı değil. Bilenler biliyor, 1 Ocak 2019'dan itibaren bizlere (avukatlara) e-tebligat zorunlu oldu. Dolayısıyla ilgili merciler bir çalışma yaptı ve yerimizden bile kıpırdamadan bir kaç tuşa basarak bu durumu aktifleştirdik. Gelin görün ki meslektaşlarımız, "e-tebligat aslında zorunlu değilmiş, PTT açıklama yapmış, fiziki dağıtıma devam edecekmiş, keşke almasaydık e-tebligat adresimizi, boşuna aldık" vs. vs. şeklinde yorumlar yapıyor. Anlamıyorum, acaba bazılarımız çocukluğumuzda öğretilen "bak postacı geliyor" şarkısının bilinç altımıza yerleştirdiği bir duygunun sonucu mu e-tebligata karşı çıkıyor? Kim bilir?

E-tebligatla ilgili sürekli tartışılan bir başka konu ise, e-tebligat yolu ile gelen tebliğin ne zaman tebliğ edilmiş olacağı. 5 gün sonra mı, okunduğu anda mı, iletildiğinde mi? Mevzuat 5 gün sonra diyor ama ben açıkçası meslektaşlarımın bile bu kadar kafası karışıkken kanun uygulayıcılarının da bizden farklı olmadığını dikkate alarak tebliğin bana iletildiği günü tebliğ tarihi olarak kaydediyorum. Kaybettiğimi bir şey mi var, bu kadar tartışmaya bile gerek yok diye düşünüyorum.

Bu yılın ilk postuna da heybeden bunlar çıktı.

20 Temmuz 2012

Kıbrıs Gezisi

Geçtiğimiz Nisan ayında bir grup arkadaş içimizdeki "yaza merhaba" duygusunu tatmin için, biraz da Kıbrıs gezisi için en iyi mevsim olacağı kanaatiyle Kıbrıs seyahati düzenledik. Toplam 36 saatlik bir seyahat oldu ama zamanımızın tamamını dolu geçirdik.

Kıbrıs özellikle muhafazakar kesim için uzak durulması gereken yerlerden biriymiş gibi algılanıyor ama asla öyle olmamalı ve öyle de olmadığını bizim gezimizle ben anlamış oldum.
Ziyaretimizin ilk bölümünü Kırklar Türbesine yaptık. Burada 40 sahabenin kabri olduğu rivayet ediliyor.
Lala Mustafa Paşa Camii ise katedralden çevrilme bir cami. En büyük 2 camiden biri olan mekan 16. yüz yılda camiye çevrilmiş. 
 Lala Mustafa Paşa Camii girişi.
 Cami Katedral mimarilerinin tüm özelliklerine sahip.
Daha sonra fotoğraf çekmenin yasak olduğu Maraş bölgesini ziyaret ettik. Harika bir kumsala sahip olan bu bölge hala 1974'ün izlerine sahip. İşte bu bina da vurulan binalardan biri.
Burası da Hz. İsa (A.S.)'nın havarilerinden Barnabas'ın kabrinin olduğu rivayet edilen  bir yer. Sükunetine hakim olduğu güzel bir yerdi.
Sonrasında Kantara Kalesine çıktık. Burası Kıbrıs'ın Beş Parmak Dağlarında yer alan -yanılmıyorsam- 3 kalesinden biri. Kaleye gidebilmek için dar bir dağ yolundan hayli zahmetli bir yolculuk yaptık.
Bu kalenin Bizanslılar tarafından Müslümanlara karşı direnebilmek amacıyla yaptırıldığı rivayet ediliyor. Kaleden araçların gelebildiği noktanın görüntüsünde ne kadar yüksek bir yapı olduğu anlaşılıyor. Araç yolu kadar zahmetli olmasa da yaya yolu da zor bir yoldu. Yaşlılara göre değildi.
Bu görünen kısım ise Kıbrıs'ın burnu diye tabir edilen en uç kısmı. Dikkat edildiğinde her iki tarafın da deniz olduğu anlaşılacaktır. 
Yine benzer bir kareye ayrıca sis eklenmiş. 
Bu da kalenin aşağıdan görüntüsü.
Ve Rum Kesimi ile sınır... Şehrin ortasından ayrılan iki devlet. Kıbrıslılar Kıbrıs doğumlu olmak kaydıyla Rum Kesimine vizesiz geçebiliyorlar.
KKTC polisi ile hatıra fotoğrafı... 
Sınır kapısının olduğu bölge Lefkoşa'nın tarihi kısmı. Evleri, ibadethaneleri ve sokaklarıyla adeta geçmiş zamanda yaşıyor hissine kapılabiliyorsunuz. 
Ve yine Katedralden çevrilme bir başka cami; Selimiye Camii. 
Yukarıda da bahsettiğimiz 2 büyük camiinden biri olan Selimiye Camii 1206 yılında yapılmış. 
Yine diğeri gibi Katedral mimarisi burada da söz konusu. 
Camiden çıktığınızda sizi böyle bir sokak karşılıyor. 
Ve yine hemen camiye  yakın bir başka sokak.
 Cumbalı evler...
Kıbrıs'a gitmeden önce daha önce bir süre orada bulunan bir yakınım ısrarla Bloom marka greyfurt suyu içmemi istedi. Kağıdı ters yapıştırılmış bu şişeyi zor buldum, içtim. Gidersem tekrar içer miyim? Zor! 

Ve bizimle ilgili olması nedeni ile dikkatimi çeken bina, Adalet Sarayı. Dışarıdan görüntüsü sıcak geldi bana. Mahkeme duvarı ifadesine ters... 
Hz. Ömer türbesi olarak da bilinen bir başka mekana gittik. Hz. Ömer de bir sahabe imiş ancak meşhur 4 halifeden biri olan Hz. Ömer değilmiş. Kıbrıs'a ilk gelen Müslümanların kabirlerinin bulunduğu bir yer.
Hz. Ömer makamı hemen deniz kenarında idi. Bazı arkadaşlarımız suyun cazibesine dayanamadılar. 
Ağa Cafer Paşa Camii. 
Girne limanından şehir merkezine çıkarken rampalı ve taş döşeli bir sokakta yer alan şirin bir cami.
Cafer Paşa hakkındaki kitabe.
Güzelyurt'a da gittik. Suudi Arabistan nedendir bilmiyorum, Kıbrıs'a özel bir ilgi duymuş. Mesela bu cami kralın armağanı imiş. Mihmandarımızın anlattığına göre yol yapımı için de para göndermişler ancak bizimkiler yol yapmamışlar. 

Şeyh Nazım Efendiyi de ziyaret etmek istedik ancak sağlığı müsait değilmiş. Fotoğraftaki piri fani zat ile birlikte Şeyh efendinin tekkesinde bulunan mescitte namazlarımızı eda ettik.
Dönüşte bir şey dikkatimi çekti. Dünyada tek midir bilmiyorum ama Lefkoşa Havaalanı sadece dış hatları olan bir havaalanı.

Gezimiz başta da belirttiğim gibi yaklaşık 36 saat sürdü. Kıbrıs'a hemen her havayolu ile ulaşım var. Konaklamada bizim tercihimiz sadece yatmakla yetineceğimiz için herkese açık olan Girne Öğretmenevi oldu.

17 Mart 2012

Lisem

Liseyi fotoğrafta görünen sarı binada okudum.


Not: Fotoğraf ne yazık ki bana ait değil. Bilgisayarda çok önceden kayıtlı imiş, kim çekmişse hakkını helal eder inşallah. 

20 Temmuz 2008

Cami



Çinisiz de güzel olabiliyormuş camiler.
Camilerle ilgili düşüncelerim için lütfen tıklayın.

14 Aralık 2007

Halil İbo (Bambam)

Ağustos ayında Ankara'da Halil İbo (Halil İbrahim Kuzucu)'ya ait Halil İbrahim adlı tandır salonuna gitmiştik bir grup arkadaşla. Çok yakın alaka göstermişti bize. Sıcak kanlı ve espiriliydi. Yanımızdaki ufaklıkla kendini sevdirmek için çok uğraşmış, şeker ikram etmiş ama bir türlü muvaffak olamamıştı. Ufaklık o dev cüsseden korkmuştu galiba. Birlikte fotoğraf çekilme talebimizi kırmamıştı ve yandaki fotoğrafı çekilmiştik.

Vefatını öğrendiğimde müteessir oldum. O görünen iri cüssenin ardında aslında nahif bir yapısı vardı. Allah rahmet etsin diyoruz.

24 Kasım 2007

Fatih Camii ve Hızır (a.s.)

Cenk Ünal bir zamanlar Cuma günleri ikindi namazında Hızır (a.s.)'ın Fatih Camiinde namaz kıldığını yazmıştı. Dün yolum Fatih'e düşmüşken camiye girdim ama cemaat çoktan dağılmıştı. Hızır (a.s.) ikindiyi cemaatle mi kılıyordur yoksa ikinci-üçüncü cemaatte de yer alıyor mudur bilmiyorum.

Caminin ikindi güneşi ile aldığı güzelliğini fotoğraf karesine bu şekilde sığdırmaya çalıştım;

15 Temmuz 2007

Geç Cevap

Selim bir süre önce benim nerelerde olduğumu sormuştu. Bugün buna cevap vermeye çalışacağım.

Bir süredir dağ-taş-tepe-deniz-tünel geziyorum. Cenk abi blogunu kapatmadan bir süre önce çok geziyordu malum, umuyorum ben de onun gibi olmam. Gerçi o da blogunu geri açmış ama tüm postalar silinmiş durumda. Vardır bir bildiği. Bekliyoruz.

Aslında leyleği bırakın havada, yerde bile görmedim ama ben de bu işi pek anlayamadım. Leylekle pek alakası yok galiba bu işin.


Bu kareyi önce Amerikalı yetkililere göndermek için çektim(!) Vatandaşlarına hilalin ne kadar tehlikeli olduğunu bu fotoğrafla anlatsınlar diye. Sonra bu fikrimden vaz geçip bloguma koymaya karar verdim.

***


Bolu tünelinden ilk defa geçtim. Sanırım Adana-Gaziantep otoyolundaki tünel daha uzundu. Fakat bu tünel de içine girildiğinde insanı düşündürüyor.

***


Tarihi Safranbolu.

***


Safranbolu'da bir konağın ve sokağın gece görüntüsü. Uzaklardan gelen köpek havlaması eşliğinde sadece ayak sesleri...

***


180 yıllık bir konağın içindeki havuz o dönemde yaşayan dedelerimizin ne kadar zevkli olduklarını gösteriyordu.

***


Geçen yıl yine bahsetmiştim. İşte o ağaç.

***

Cevizin henüz mevsimi gelmemişti.

***


İskenderun geceye hazırlanıyor.

***





Börtü böcek.

***

Maşukiye'den yaklaşık yarım saatlik bir mesafede ayrı bir dünya; Kuzuyayla

***

Maşukiye. Bu çeşmede elinizi yıkamanız uzun sürmüyor. Çünkü elinizi dondurabilirsiniz.

***


Taşa meydan okuyan bir dal.

***

Reklam yok. Sadece tepedeki yıldızdan dolayı hoşuma giden bir fotoğraf oldu, paylaşmak istedim.

***


Ah İstanbul, hep özleniyorsun...

***

Bu fotoğraflar gezdiğim bazı yerlerden çektiğim karelerdi. Dolaştığım başka yerlerin fotoğraflarını da zamanla yayınlamaya çalışacağım.