18 Temmuz 2018

Twitterı neden kullanmıyorum?

Twitterda neden aktif olmadığım soruluyor bazen. Evet, twitter hesabımı yaklaşık 10 yıl önce açmış ve bir dönem çok aktif kullanmıştım. Şimdi aktif kullanmamamın nedeni twitterın insanı değişik bir psikolojiye sokması ve bu psikolojiden kaynaklı olarak yeni bir sosyoloji doğurması diyebilirim.

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayının yeni açıldığı zamanlarda adliyenin kullanımına ilişkin faydası olur düşüncesi ile küçük bir eleştiri yazmıştım twitterda. Sonra bu eleştirimi "nasıl bir faydası olur, nasıl bir zararı olur" diye kendi terazimde tarttım. Düşündüm ve böyle onlarca, hatta yüzlerce eleştiri yazsam bunun ancak bir ya da iki tanesi dikkate alınacaktı, belki hiçbiri dikkate alınmayacaktı. Oysa yazdığım eleştiriler onlarca insan tarafından okunacak ve o insanların olumsuzluk dürtülerini besleyecekti.

Tersinden düşündüm. Yani eleştiri yerine acaba pozitifi, güzellikleri yazsam ne olurdu?  Bunun da ne yazık ki alıcısı yoktu. Çünkü insanlarda genel kanaat sosyal medya (iktidara değil, her şeye) muhalefet aracı olarak görülüyor.

Nihayet bir dönem sonra twitterı aktif kullanmayı bıraktım.

Ara sıra giriyorum, kim ne yazıyor bakıyorum. Bir meslektaşım davasının ne kadar uzadığını yazmış, bir başkası kendi içinde bulunduğu yapıyı/meşrebi eleştiriyor, öbürü karşı cenahı eleştiriyor. Mesela, meslektaşımı düşünüyorum, davasının uzayıp uzamaması twiti okuyanlardan kaç kişiyi ilgilendiriyor? Bunu bir yetkili okuduğunda özel olarak o davayı ya da sair tüm davaların hızlanmasını sağlayacak bir girişimde bulunacak mı? Peki bu twit ne işe yaradı? Okuyanda "hukuk sistemimiz böyle işte, düzelmez bu işler" şeklinde bir umutsuzluk doğurmuyor mu?

Başka görüşler de ileri sürülecektir eminim. Fakat gerçekten bu tür twitlerin paylaşımı yeni bir sosyolojik durum oluşturmuyor mu?

Kanaatim şu, bir şeyler öğretebiliyorsanız paylaşın, bir şeyler öğrendiğiniz kişileri takip edin. Gerisi laf-ı güzaf.

13 Temmuz 2018

Başkasının Facebook hesabına nasıl girdim?

Bir süredir Facebook hakkında çıkan güven sorgulayıcı olumsuz haberleri teyit eden bir hadiseyi dün bizzat yaşayınca ne yapacağım ve ne yapmam gerektiğini kestiremedim. Açıkçası Facebook ile ilgili yaşadığım ilk problem değildi dün yaşadığım, yıllar önce de yaşamıştım ama "şimdiye kadar açıklar kapanmıştır, güvenebiliriz artık" diyebileceğimiz bir zaman geçmiş olduğundan önceki sıkıntıyı neredeyse unutmuştum.

Kişisel bilgisayarlarımızda sosyal medya ve benzeri mecralara giriş yapmak için her defasında şifre girmek yerine şifreyi kaydederek oturumu sürekli açık tutuyoruz. Ben de arada bir ziyaret ettiğim facebook.com adresi için oturumu açık tutuyorum. Dün kısayollarda kayıtlı olan siteye giriş yaptığımda arkadaşım olmayan ya da takip etmediğim kişilerin paylaşımlarını görünce bir aksilik olduğunu anladım. Az sonra anladım ki arkadaşım olan birinin hesabına girmişim. Oysa giriş yaptığım hesabın sahibi neredeyse hiç diyaloğumun olmadığı biriydi ve hiçbir şekilde kendi oturumumu kapamamıştım ve bir başka oturum açmaya çalışmamıştım.

Durumu fark edince birden aynı durumun benim hesabım için de söz konusu olabileceğini, benim hesabımın da bir başkasının ekranında açık olabileceğini düşündüm. Bu düşünce bir şeyler yapmam gerektiğini hatırlattı bana. Derhal bir başka sosyal medya mecrası olan Twitter'dan Facebook'u mention ederek konuyu dile getirdim ancak Facebook yazdıklarımı anlamadı galiba.

Bu basit bir hata değil bence. Giriş yapmış olduğum hesapla ilgili her türlü işlem yapabiliyordum. Mesajlarını bile okuma imkanım vardı. Üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir husus bu. Zira insanlar neredeyse özel hayatlarını yaşıyor artık bu mecralarda. Şükür benim öyle bir durumum yok. Ancak son derece dikkatli olmam gerektiğini bir kez daha hatırlattı yaşadığım bu tecrübe.

7 Temmuz 2018

İstanbul

İstanbul’un her anı bir başka güzel elbet ama en güzel zamanı galiba Temmuz ayı. 

Bir istatistik yapılmış mıdır bilmiyorum ama gözle görüldüğü kadarıyla İstanbul’un en sakin zamanı Temmuz ayı oluyor. İnsanların, öğrencilerin tatile ya da memleketlerine gittiği bir ay Temmuz ayı. İşte benim en sevdiğim ay. Özellikle de akşam saatleri... Uzun gün ışığının ardından akşam karanlığının bastırmaya başladığı saat 21.00’den sonra hafif bir boğaz esintisi eşliğinde gezintiye çıkmak en az tatile çıkanların topladığı enerjiyi size veriyor. 

Geçtiğimiz gün yatsı namazını Yıldız Hamidiye Camii’nde kıldım. Mesela bu fırsatı eğer o bölgede ikamet etmiyorsanız başka hiçbir zaman bulamayabilirsiniz. Trafiğin en keşmekeş olduğu bir bölgede yer alıyor cami. Dolayısı ile başka bir mevsimde bu camide namaz kılmak maksadıyla çıkmak cesaret ister. Oysa bu mevsimde yatsı vaktinin epeyce geç girmesinin de etkisi ile huzur içinde gidip namazınızı kılabilirsiniz.



İstanbul'un bir diğer güzel zamanı ise her mevsim için pazar sabahı. Kalabalığı, trafiği, keşmekeşi sevmiyorsanız, sadece İstanbul ile baş başa olmak istiyorsanız özellikle de sabah namazından hemen sonra kendinizi İstanbul'un kucağına atabilirsiniz.