5 Ekim 2015

Sosyal medya haberlerine mi inanalım?

Güncel haber akışını çoğu zaman sadece haber sitelerinden takip ediyorum. Bazen de haber sitelerinde yer alan bir haberin dedikodusunu merak ettiğimde sosyal medyayı açar, oralarda ilgili habere ilişkin neler yazılmış bakarım. 

Bayramın son günü, 9 yaşındaki Elif Şimşek'in bölücü terör örgütünce (BTÖ) katledilişini, adetimin hilafına haber sitelerinden önce açtığım sosyal medyada okudum. Elbette birileri katliamı polisin yaptığı iddiasındaydı ve diğer birileri de bunun aksini ispat etme derdinde idi. Sonra haber sitelerini açtım. Çok yalın bir şekilde katliamın BTÖ tarafından yapıldığı yazıyordu.

Sosyal medya kullanıcıları, kimisi 50-100 takipçisine, kimiyse binlerce takipçisine kendi inandığı ama asla aslını bilmedikleri bir konuda paylaşımlarda bulunarak kendi inandıkları şeye takipçilerinin de inanmasını istiyor. Eğer takipçileri de kendisi gibi düşünürse 48 saat içinde hükumetin düşeceğini bile düşünenler vardır belki de... Sosyal medya kullanıcısının en büyük yanılgısı orada yazılan ve iddia edilen her şeyin toplumun çok büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğüne inanması. Neredeyse tüm kullanıcılar kendilerini birer uzman ve haberi yerinden görüp aktaran birer muhabir gibi görüp dünyaları yıkıp dünyaları kurtardıkları zannındalar. İşin daha kötüsü bu hallerinin farkında da değiller.

Bahsi geçen elim hadisenin sosyal medya kullanıcılarına yansıması ile toplumun ekserine yansıması çok farklı. Evet, sosyal medya artık çok geniş bir kesim tarafından kullanılıyor olsa bile gerçek değişmiyor.

12 Ağustos 2015

Gelene-(e)k

Geçen gün lise son sınıfa geçen yeğenimle birlikte evimize yakın bir yere taşınan babamın bir dostunu ziyarete gittik. Giderken "elimiz boş gitmeyelim, yaşlılar, alanları edenleri olmaz" diyerek bir miktar meyve aldık marketten ve yürüyerek oturdukları binaya ulaştık. Tam asansöre bindim ki, poşetlerin şeffaf olduğunu gördüm ve "deden olsaydı bunları kese kağıdına koydururdu, bizim aklımıza gelmedi" dedim yeğenime. Yeğenim, "niçin" diye sorunca birden yeni nesle aktarmayı unuttuklarımız, önemsemediğimiz bir çok geleneğimizin, kültürümüzün olabileceği endişesi sardı beni. Ki bahsi geçen yeğenim yaşıtlarına göre bir hayli muhafazakar ve gelenekçi bir hayat yaşıyor.

Her şeyi göstermek, alttan alta imrendirmek için kurgulanmış durumdayız. Babam o meyveleri kese kağıdına koydururdu çünkü görüp de alamayan ve canı çekenler olabileceğini düşünürdü. Yediği içtiği her şeyi dünya aleme gösterip bunu da sosyalleşmek olarak algılayan bir neslin bu hassasiyeti duyması, bilmesi ve öğrenmesi gerekir. Ki atadan gelene ek yapabilsin ki, gelenek oluşsun. Bizim yaptığımız gelene ek değil, geleni eksiltmek...

Çok dikkatimi çekiyor, zamanın darlığından mıdır, teferruat olarak görüldüğünden midir, geçmişi beğenmemekten midir, hangi saikledir bilmiyorum ama birçok anne baba kendi çocukluklarını, kendi ebeveynlerinden gördüklerini, kendi çocuklarına anlatmıyor.

Yeğenim şanslı... Tüm gençlerin de aynı şansa sahip olmalarını umuyorum.

18 Mayıs 2015

Düşündüklerim

Eleştirmek kolaydır ve insana tarifi zor bir haz verir ancak taltif ve taktir etmek hem zordur hem de nefse çoğu zaman ağır gelir.

Bazı insanlar kendilerini son derece objektif olarak görürler, öyle olmaya da gerçekten gayret ettiklerini düşünürler ancak dışarıdan görünenin ne olduğunu bilemezler. Bunun en temel sebebi işte eleştirmenin, muhalefet etmenin verdiği zevktir.

Gittiğiniz bir evin, iş yerinin, açık alanın temiz olması neredeyse dikkatinizi çekmez ama az bir kir olsa hemen dikkat çeker. Çünkü esas olan temiz olmaktır ve herkes diğerinden temiz olmasını bekler.