24 Şubat 2012

Makro mu, Mikro mu?

2010'un sonunda veda ettiğim blogu bu kadar sürede tekrar aktif etmeyi düşünmüyordum işin açıkçası. Daha da doğrusu tekrar aktif ettiğimi söylemek için de henüz erken. Neticede burayı kendim için yazdığım kadar okunması için de yazıyorum. Blogun okunduğunu ve takip edildiğini bilmek isterim elbette.

Hali hazırda mikro blog olarak da adlandırılan twitterda aktif sayılırım. Fakat hala içimde blogda geçirdiğim 5 yılın özlemi de saklı. Twitter buranın tadını hiç bir zaman veremedi, veremiyor.

Bismillah diyelim ama akıbetine sonra karar verelim.

28 Aralık 2010

Elveda!

Aralık 2010 itibarıyla blogum 5. yılını tamamladı. Tam 5 yıldır hemen hemen ara vermeden çeşitli konulardaki düşüncelerimi, duygularımı, kendi çektiğim fotoğraflarla beraber başkalarına ait beğendiğim fotoğrafları, kimi yazarların ve bloggerların yazılarını, kısacası birçok şeyi daimi ziyaretçi sayım olan 5-10, bazen 20 kişi ile, google ve benzeri yollardan gelen yüzlerce kişi ile paylaştım.

Bu platformu önemsedim. Yazdıklarıma, paylaştıklarıma; bunun yanında dil kurallarından, konu seçimine kadar her ayrıntıya elimden geldiğince azami dikkat etmeye çalıştım. Kişileri incitmemek en önemli önceliğimdi, umuyorum böyle bir sıkıntı yaşayan ziyaretçim olmamıştır.

Bir blog için bence 5 yıl önemli bir zaman dilimi. Benimle beraber başlayan birçok blog bugün yok. Var olanlarsa tabiri caiz ise can çekişiyorlar. Zaman zaman benzer durumları benim blog da yaşadı ancak her şeye rağmen canlılığını koruyan bir blogum vardı diye düşünüyorum. 5 yıldır toplam 496 adet yayınım olmuş. Bu da senede ortalama 100 yayına tekabül ediyor ki, hiç de fena bir rakam değil. 2009 yılının ilk iki ayı hariç, hemen hiç bir ay blogumu yayınsız bırakmamışım.

Neticeye gelecek olursak, her şeyin bir ömrü olduğu gibi bu blogun da bir ömrü olmalı. Blog bir kaç gün daha açık olacak. Muhtemelen yılbaşı akşamı ise kapanacak.

Bu vesile ile başta bloguma ilk zamanlarda yazdıkları yazılar ile katkıda bulunan Tuğrul Cenker'e, Fethi Kaya'ya, Fatih İşgören'e ve A. Selim Can'a, ayrıca yorumlarıyla her zaman bloga renk katan değerli Mehmet Abi'ye, yine blogumu şu ana kadar izlemeye alan 9 kişiye, diğer tüm ziyaretçilere ve yorumculara teşekkürlerimi sunuyorum.

Hayatta olursam ve Blogger da hizmete devam ediyor olursa tam 5 yıl sonra blogu tekrar açıp eski yazı ve yorumların okunabilmesini sağlamayı düşünüyorum.

Sağlıkla kalın...

11 Aralık 2010

Kerbela şühedasının hatırasına

Muharrem ayına girdik. Bilindiği üzere tarihte bu ayda çok sayıda hadisenin varlığı rivayet edilir. Bunlardan biri de Peygamber Efendimizin torunlarının Kerbela'da yaşadıkları üzücü vakıadır. İşte Kerbela şühedasını anmak ve onların ruhlarına bağışlanmak üzere İstanbul Müftülüğünün düzenlemiş olduğu bir programı paylaşmak istiyorum.

Programdan dünkü Cuma hutbesinde haberdar oldum. Hatip Süleymaniye Camii'nde 12 Aralık 2010 pazar günü saat 11:00'de başlayıp öğle namazını da takiben devam edecek dedi. İstanbul'un tanınmış hafızları tarafından Kur'an ziyafeti sunulacakmış. Teferruatı için İstanbul Müftülüğü'nün sitesine girdim ancak konuyla ilgili tek bir duyuru dahi yoktu. Ulaşabildiğim tek şey hutbenin metni oldu ve orada da yukarıda yazdıklarım yer alıyordu.

Bu vesile ile biz de şuhedamızı rahmetle anıyoruz.