31 Temmuz 2009

Gelecek demokrasinin...

Türkiye'de olması gerektiği üzere ismi en az duyulan kurumlardan birisi HSYK'dır. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. Fakat son bir aydır ilgili ilgisiz herkesin diline düştür HSYK. Bunun müsebbibi kimdir?

Gelişmiş demokrasilerin hiç birinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin isimlerini hatta adedini kitleler bilmezler. Yine HSYK benzeri kurulların varlığından bile haberleir yoktur gelişmiş demokrasilerin vatandaşlarının. Aynı şekilde Yatgıtay Cumhuriyet Başsavcısının ismini de bilmezler. Genelkurmay Başkanları konuşurken televizyonlar canlı yayına başlamaz bu ülkelerde. Peki bizde neden tersi bir durum söz konusu?

Gayet açık ve net; ülkemizde küçük bir grup kendilerini en avrupai, en demokratik, en modern ve en ilerici gibi göstermek sureti ile temel kaynaklarımızın ve varlıklarımızın kaymağını yemek, kendi iktidarlarını sürdürmek ve kendi zihniyetlerini ve dünya görüşlerini geniş kitlelere zorla kabul ettirmek derdindeler de, bu yüzden tüm bu yukarıda saydıklarımız bizim ülkemiz için normal karşılanıyor.

Hani Osmanlı'nın çöküş döneminde bir yabancı ülke temsilcisi Osmanlı Sadrazamına diyor: ‘‘Sizin imparatorluk gidici...’’ Sadrazam cevaplıyor:

‘‘Yüzyıllar boyunca siz dışarıdan uğraştınız, biz içeriden uğraştık ama şu devleti yıkamadık. Kolay yıkılmayız.’’

Dışarıdan uğraşanlar içeriden uğraşanlardan sayıca azaldı galiba. Gelecek demokrasinin olacak...

15 Temmuz 2009

Özür sırası kimde?

Geçtiğimiz günlerde iki yönüyle tatsız bir olayın yaşandığını hepimiz biliyoruz. İki yönüyle tatsızdı; Topkapı Sarayı'nda şarabın ön plana çıakrıldığı bir konserin yapılması ve bir grup gencin bu yüzden sarayı basmaya kalkışması.

Topkapı Sarayı'nda elbette geçmişten bugüne konser de verilmiştir, alkollü içecekler de tüketilmiştir. Ancak yaşanan olaylara benzer bir hadiseye davetiye çıkartırcasına alkolü ön plana çıkarmanın da hiç bir anlamı yoktur. Ancak buna rağmen yapılan protesto da usulüne uygun değildir.

Neticesi itibariyle olay tatlıya bağlandı. Alperenler İdil Biret'i ziyaret etti ve özür diledi. Ancak olayın bir kahramanı daha var, o da sayın Kültür Bakanı Ertuğrul Günay. Öyle ya da böyle 70 milyonun bakanı olan bir kişinin küçük bir grup hakkında "yaratıklar" tabirini kullanması uygun düşmemiştir. Neticede karşısında yıllardır var olan ve kısa bir süre önce liderlerini elim bir kazada yitirmiş, belki bu yüzden de bu tür hadiseler için kullanılmaya açık olan bir grup var ve bu grubun içindeki bir kaç çürük yüzünden grubun tamamını itham altında bırakacak böyle bir söylemi dile getirme hakkı bulunmuyor sayın bakanın.

İşte bu yüzden de kanatimce özür sırası sayın bakanda.

14 Temmuz 2009

Denek gazeteci

Ayşe Arman'ın son marifetini konu edinip değer vermek gerekir mi bilemedim ama yine de yazmadan edemiyorum.

Fazla söyleyecek söz de yok zaten. Gazetecinin denek olmasını anlamak şart değil, neticede gazatelerde yazan herkesi gazeteci diye anmak yanlış olur.

Benim asıl değinmek istediğim ise şartların eşitliği ilkesine uygun olmamış "deneklerin" davranışı. Nişantaşı'nda veya Ortaköy'de çarşafla dolaşmamış, gidip Çarşamba'da mini etekle dolaşmış. Madem çarşafa girmedin sair yerlerde, Çarşamba'da da makul bir açıklıkla dolaşsaydınız. Kaldı ki, Nişantaşı ve Ortaköy gibi yerlerin muadili de Çarşamba değil. Fevzi Paşa Caddesi olabilirdi mesela.

Ayrıca mahalle baskısı için denek olmaya da gerek yoktu. Hergün okul kapılarından gönderilen başı kapalı hanımları izleselerdi mahalle baskısını çözerlerdi.