30 Ağustos 2008

Cüzzamlı haşemalılar

Son günlerde dindar kesimin adeta dört elle sarıldığı bir yazı var, maillerde dolaşıyor, gruplarda alkışlanıyor, yazarlar mezkur yazıyı bulup okumamızı istiyorlar. Bilgi olsun diye yazının linkini ben de vereyim.

Gerçekten de yazı okunduğunda yazarı Balçiçek Pamir taktir ediliyor. Neticede yazar kötü bir şey yazmamış, aksine kendi ifadesi ile; “ait olduğunu hissettiği topluluktan” çok farklı ve hoşgörülü yaklaşmış ve bunu ben de taktir ettim.

Benim asıl konum ise şu; yazıda üç örnek var, Bodrum'da haşemalı 2 bayan (ilk defa gitmişler Bodrum'a), İstanbul Kemerburgaz'da bir site sakininin annesinin başı kapalı olması ve İstanbul Levent'te bir İtalyan restoranına giden bir çift (bayanın başı kapalı).

Haşemalı 2 bayanın Bodrum'da ne işi var diye sorsam eminim şu soru ile karşılaşırım; “ne yani, haşemalıların yaşam hakkı yok mu?” Var, var olmasına var da, kendisine yakışacağı şekilde bir yaşam hakkı var. Yok öyle kafasının estiği yere gitme lüksü. Çarşamba'da mini etekli gezince rahatsız olmuyor musun onu giyen bayandan? Ya da cami ve civarlarında bu kıyafetle dolaşanlar rahatsızlık uyandırmıyor mu? Herkes kendisine yakışanı yapıyor. Jet Fazıl'ı boşuna mı tebrik ettik daha önceki bir yazımızda; artık dünya kadar alternatif tatil önerileri varken kala kala Bodrum mu kaldı gidecek yer? Kaldı ki İslam'da erkekler için olduğu kadar kadınlar için de bakılması haram olan görüntüler vardır. Detayını Ahmet Hakan eminim anlatır ancak şu kadar ki Bodrum'da plajda denize girmek kadın ve erkek tüm Müslümanlar için doğru karşılanmaz ve zaten bundan dolayıdır ki haremlik selamlık plajlar ve havuzlar çıkmıştır ortaya. Haşemalı iki kardeş ya bu durumdan haberdar değillerdir ya da amaçları başkadır diye düşünüyorum ben.

Diğer iki örneği de benzer kıyaslara konu edebiliriz ancak en dikkat çekici olanla yetinelim biz.

Dinin ve dindarlığın bu kadar yozlaştırılmasındaki temel faktörlerin ne olduğunu da sosyologlarla beraber din alimlerimiz inceleyip raporlasınlar, bizden bu kadar...

23 Ağustos 2008

Tatil

Bir süredir yokum ancak ziyaretçiler bunu normal karşılamışlardır heralde, bu mevsimde herkesin yaptığı gibi ben de biraz nefes almak için yola koyuldum. Tatil satın almak başlıklı yazımda beyan ettiğim düşünceme uygun olarak memleketime gittim ancak yolda gelen bir davetle "alternatif" turizmin yeni mekanlarından birine de gittim. O konuya girmeyeceğim; çelişkiye düştüğümden değil, çünkü tatil satın almadım fakat alternatif tatil sunanlar hakkında yazmaya başlarsam Blogger'da yer kalmaz eminim. Bu konuyu daha sonra yazarım belki.

Biz esas tatilimizden bir kaç fotoğraf ve video sunalım.

Güneşin arkadan vurduğu yolculukları seviyorum. 4000 km yolculuğu güneşe karşı yapsak Atlas Okyanusuna ulaşırdık sanırım.
***

Antakya'nın en eski camisi olarak bilinen Asi nehrinin bitişiğinde yer alan Ulu Cami. Kitabesinde Hicri 1117 tarihinde yapıldığı yazıyor.
***

Antakya'nın Uzun Çarşısının kent tarihi kadar eski olduğu söylenir.
***

En altta videosunu da izleyeceğiniz Uzun Çarşıdaki bu iş yerinde Hatay'ın meşhur künefesi için ham madde hazırlanıyor.
***

Antakya'nın Yasin suresinde bahsedilen kent olduğu söylenir. Hz. İsa'nın iki havarisine işkence eden kentlilerle mücadele eden marangozun makamının da bulunduğu bu camiye Habib-i Neccar Cami denmiştir.
***

Yayla kuzusu.
***

Çocuklar merkebi o kadar koşturmuşlardıki fotoğrafı zor yetiştirdim gözden kaybolmadan.
***



Bu da künefenin ham maddesi kadayıfın hazırlanışını gösteren bir video.

5 Ağustos 2008

Ayakkabı sevdası

İsim vermek elbette doğru olmaz ama özellikle bayan blogcular arsında alış-veriş çetelesini günlüklerine taşıyan, bu alış-verişlerinden de özellikle ayakkabı koleksiyonlarını okurlarıyla paylaşanların sayısı pek de azımsanacak durumda değil. "Dayınımiyeceğim, mutlaka alıciğim" diye başlayan, hatta "eşim ne dersen desin"i de ekleyen blogcuların duygularını biraz da ben yaşayayım dedim, bildiğim ayakkabı markalarını çevirimiçi gezmeye koyuldum.

Neticede fotoğraftaki ayakkabıyı görünce, bir anda kendimi o blogcular gibi hissettim ve "işte" dedim, "o his galiba bana da geldi. Eşime bile söylemeden bu ayakkabıyı almalıyım, dayınımiyeceğim." Hakikaten insanın alası da geliyor, değil mi?

Malum, Filipin Kraliçesi Imelda Marcos'un 5000 çift ayakkabısı olduğu söylenir. Bizim derdimiz onun yüzde biri için bile değil.

Ayakkabı için detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler linki tıklayabilir.