14 Ocak 2008

Tende Cânım


Eskiden Mevlevihanelerde kullanılan ancak uzunluğu ve üfleme güçlüğü nedeniyle yaklaşık 50 yıldır kullanılmayan Şah Ney'in icra edileceği bir konseri dinlemek istiyorsanız ve 17 Ocak Perşembe akşamı başka bir programınız yoksa Cemal Reşit Rey'deki Süleyman Erguner'in konseri size göre demektir.

9 Ocak 2008

Sakın Edebi Terk Etme!

Şair Nabi'nin meşhur şiirinin hikayesini daha önce blogumda yazmıştım. O şiirin babamdaki Osmanlıca yazılı halini fotograf çekmiştim.


Latin harfleriyle;

Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu
Nazargâh-i ilâhidir, Makam-ı Mustafâ’dır bu

Felekde mâh-i nev, Bâbüsselâm’ın sîne-çâkıdır
Bunun kandili Cevzâ, matla’-i ziyâdır

Habib-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i adem zâil
Amâdan açdı mevcûdât düş ceşmin tûtiyâdır bu.

Muraât-ı edep şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı Kudsiyandır cilvegâh-ı enbiyâdır bu.

Açıklaması;

Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir.
Cenâb-ı Hakk’ın nazar buyurduğu, Hz. MuhammedMustafâ (s.a.v)’nın makamı, Ravza-i Nebî’dir.

Bu Gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık aşığıdır.
Ayın kandili Cevzâ yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır.

Burası, Allah (c.c)’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Cenâb-ı Hakk’ın izniyle onun arşınaçıkartılmıştır.

Bu toprağın ziyâsından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir.

Bu dergaha edep ölçülerini gözeterek gir; çünkü burası meleklerin tavaf ettiği ve Peygamberlerin tecelli ettiği bir yerdir.

Kaynak: http://mimnun.wordpress.com/2007/04/01/sakin-terk-i-edebden/

7 Ocak 2008

Değişiklik İşe Yarayacak mı?

Anayasa;

Kanun önünde eşitlik

MADDE 10 –
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Yüksek Öğretim Kanunu;

Ek Madde 17 – Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.

Maddeler bunlar. Görüldüğü üzere hukuken bir yasak bulunmuyor, fiili durumla oluşturulan bir yasak var. Ortada böyle bir durum varken son günlerde MHP önerisi olarak ortaya atılan Anayasanın 10. maddesinde yapılacak düzenlemenin yasağın kalkmasına bir etkisinin olmayacağı anlaşılmaktadır. Düzenleme ile "bütün işlemlerinde" ifadesinden sonra "her türlü kamu hizmetlerinin sunulmasında ve bunlardan yararlanılmasında" cümlesi eklenmek isteniyor. Yasakçılar için bu ifadeler yeterli gelmeyecektir. Yine Anayasa Mahkemesi kararlarından ve AİHM kararlarından bahsedecekler ve bildiklerini okuyacaklardır. Yapılacak değişikliğin başörtüsü sorununa yönelik ve bu kasıtla yapılmış olmasından dolayı belki geçici bir rahatlama ile yasak bir süre ortadan kalkacaktır ancak maddenin düzenleniş biçimi yarın bir gün yasağın tekrar uygulanmasına engel değildir. Yasak tekrar uygulanabilecektir.

Kaldı ki Anayasanın 10. maddesinde yapılacak düzenlemenin altının doldurulması gerekmektedir. Tek başına bir anlam ifade edebilmesi yukarıda belirttiğimiz gerekçeler çerçevesinde mümkün bulunmamaktadır. Bu durumda çıkarılacak bir yasa ile maddenin uygulanabilirliliği sağlanmaya çalışılmalıdır. Ancak bu noktada da çıkarılacak kanunun yukarıda zikrettiğimiz YÖK Kanununun ek 17. maddesinin akıbetine uğrama ihtimali söz konusudur. Dolayısıyla bu düzenlemenin de bir anlamı bulunmamaktadır.

Hatırlanacağı üzere 1990 yılında YÖK kanunundaki anılan düzenleme ile kılık kıyafet serbestliği sağlanmaya çalışılmış, o günkü SHP yasayı Anayasa Mahkemesine götürmüştü. Anayasa Mahkemesi, kararını açıkladığında herkes derin nefes almıştı çünkü yasa Anayasaya aykırı görülmemişti. Fakat kararın gerekçesi yazıldığında başörtüsünün Anayasanın laiklik ilkesi ile çeliştiğinden bahsedilmişti. Bu gerekçeye rağmen açık kanun hükmü karşısında doğru bir uygulama ile yasak uzun süre uygulanmamıştı. Ta ki 28 Şubat süreci ortaya çıkana kadar. 28 Şubat’ın mimarları ve halen yasağı savunanlar Anayasa Mahkemesinin bahsi geçen kararına değil o kararın gerekçesine dayanmaktadırlar. Bu uygulama ile Anayasa Mahkemesi adeta “kanun koyucu” konumuna getirilmiştir. Hem de Anayasanın açık hükmüne muhalif olarak.

Umuyoruz başörtüsünün serbest olması için Anayasanın 10. maddesinde yapılacak düzenlemenin yeterli olmadığını iktidar partisi mensupları da fark ediyorlardır.
19.01.2008
İstanbul