31 Ekim 2007

Ahmet Hakan'a Malzeme

'Cumhurbaşkanı Gül, dün akşam iş dünyası, sanatçılar ve sivil toplum örgütlerine yönelik eşli davet verdi. Hayrünnisa Gül, ilk kez resepsiyonda ev sahibiydi. Davette 33 türbanlı vardı.' Haber bu şekilde verilmiş Milliyet Gazetesinde.

Devamına bakalım;

'Hayrünnisa Gül, resepsiyona gecikmeli olarak katılan Başbakan Erdoğan'a, "Emine Hanım nerede?" diye sordu. Ancak Gül, fotoğraf çekimi için poz verdikleri sırada sorduğu bu soruya yanıt alamadı. Erdoğan, Hayrünnisa Gül'le tokalaşmayı da unutarak salona geçti.'

Haberin videosu da burda;



Videoda özellikle Bayan Gül ile Başbakan'ın diyalog tarzına dikkat edelim.

Ahmet Hakan bu habere nasıl bir yorum yap(z)ardı acaba?

28 Ekim 2007

Eskiler - Yeniler

Okuyucu/ziyaretçi profilim bir hayli değişti galiba. Eskiden (eskiden dediysem çoook uzun yıllar önce değil, geçen yıl) blogumu adres çubuğuna "alikahya.blogspot.com" diye yazıp ziyaret edenler çoğunluktaydı. Dolayısı ile yorum yazanlar da beni günlük takip eden insanlardı. Cenk abi vardı mesela, hemen her yazıma mutlaka yorum yazardı. Emircan hoca hakeza... Siyah Zambak bloglamaya bir dönem ara verdiyse de hala devam ediyor. Ebruli vardı, şimdi kayıp... Mesela bloguma ilk yorum yazanlardan biri Tahin'di. Sonra onun arkadaşı Ladybird de yazmaya başladı. Nelly vardı, muhalif çizgiden... Yine onların arkadaşı Şehnaz vardı, şimdi adresini bile hatırlayamadığım. Heybe vardı. Geçenlerde blogunu ziyaret ettim onun da. Güzel şiirler/yazılar yazardı. Ryu vardı, blogunu bir açardı bir kapatırdı, en son onun da izine rastladım. Sonra Kervansaray esti bir dönem bloglarda. Yeni blogu Türkiye'den açılmasa da o hala ara sıra yorum yazıyor. Heralde en istikrarlı devam eden blogcu Kazım Mızrak'tır. O da bir kaç defa kapatmanın eşiğinden döndü sanırım ama hala devam ediyor. Suveyda da bloglamaya ara verenlerden galiba. Fakat özellikle de Baver'i unutmuyorum. Kızdı mı, kızdıysa neye kızdı hiç anlamadım, birden yorum yazmaz oldu mesela Baver... Tabi taa ilk bloglama dönemlerimden Zootechnist'i de unutmamak gerek. Gülçin de İngilizce bloglayanlardan... O da bir kaç defa yorumlamıştı postalarımı.

Şimdilerde ziyaretçilerim daha çok Google üzerinden gelmeye başladılar. Geçenlerde biri istihare ve istişare ile ilgili yazımı tıklamış. Yorumunu hep beraber okuyalım; "ben yeliz hocam selamun aleykum ben 3 gece ıstıhareye yattım bı gece sadece süt gordugumu hatırlıyorum. daha sonra arkadasımdan rıca ettım o yattı benım yerıme: yesıl bı arazı gormus fakat bu arazıde deıl ortasındakı cakıl taslı yolda gormus kendını ve bu yolda kara carsaflı yaslı ınsanlar varmıs.daha sonrada kardesını kan ıcınde gormus .yorumlarınız neler. sadece kendı ruyamamı bakmalıyım kafam cok karısık ? duygusal mı dusunuorum acaba . sankı bu ruylardan sonra erkek ark. daha cok baglandım ıcımdekı sıkıntılar gıttı ne olur yardım edın :( "

Ben istişare ve istiharenin önemini yazmıştım, oysa kardeşimiz bizden yorum bekliyor, belki okuyucularımız arasında yorumlayabilecek birileri olur diye düşündüm.

Demek toplumda hoca kisvesine bürünebilmek çok kolaymış, tabi o kisveyle insanların zaaflarından beslenmek de... Ne kötü!

23 Ekim 2007

Son Eylemin Amacı İletişim Kurmak mı?

Tel’in ettiğimiz ve nefretle kınadığımız son terör olayından sonra kanaatimce dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın 8 askerimizden haber alınamıyor olmasıdır. Bu, esasında eylemin bir bakıma askerlerimizin alıkonması amacı ile düzenlenmiş olduğunun göstergesidir. Çünkü asker alıkoymak PKK terör örgütünün şu ana kadar yaptığı bir eylem tipi değildi. Kaldı ki 12 askerimizi şehit edenler 8 askerimizin de canına kıymakta tereddüt etmeyeceklerdi.

Peki, askerlerimizi alıkoymaktaki amacı nedir, PKK terör örgütünün? DTP’nin yaptığı arabuluculuk çağrısından da anlaşılacağı üzere PKK aslında farklı bir sürecin işlemesinden yana. Son olarak Celal Talabani’nin terör örgütünün sözde ateşkes ilan edeceğini ifade etmesinden de aynı sonucu çıkarabiliyoruz. Hatta ABD dışişleri bakanı Bayan Rice’ın Sayın Başbakanı arayıp birkaç gün süre istemesini bile bu çerçevede değerlendirmek mümkün olabilir.

PKK bir çok yorumcunun iddia ettiği üzere son eylemi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Kuzey Irak’a davet etmiyor aksine alıkoyduğu askerlerimizle çatışmalara son vereceği mesajını veriyor. Bu noktaya dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum. PKK Türkiye Cumhuriyeti ile bir diyaloga girmek istiyor ancak bu diyalogun silahlı olmasını değil sözlü olmasını istiyor. Meşrulaşma çabası olarak da niteleyebiliriz bunu.

Ancak tüm bu adımların sadece terör örgütü yöneticilerinin kafalarından çıkmış olduğunu düşünmek de yanıltıcı olacaktır. ABD’nin Irak’ı işgali ile silahlı eylemler konusunda profesyonelleşme fırsatı elde eden PKK terör örgütü aynı zamanda strateji geliştirme konusunda da eğitildi. Ayrıca Türkiye’nin görünmez düşmanlarının da PKK’ya strateji öğretecekleri göz ardı edilmemelidir.

Bugün yapılacak bir sınır ötesi harekât gerçekten de PKK terörünü kökten kazıyacak bir adım değildir. Türk toplumu her ne kadar sadece bu noktaya odaklandırılmışsa da sınır ötesi harekâtın terörü sonlandırmayacağı geçmişte yapılan operasyonlardan dolayı aşikârdır. Bununla beraber bir sınır ötesi harekâtın terör örgütüne ciddi kayıplar verdireceği de kesindir. Bunu bizim askeri ve siyasi yetkililerimiz ne ölçüde biliyor ve öngörebiliyorsa terör örgütü de geçmişte yaşadıkları tecrübelere binaen aynı ölçüde biliyordur. Buna rağmen göz göre göre Türkiye’nin sınır ötesi bir harekât yapmasına sebep olacak böyle bir eylemi gerçekleştirmesinin bu açıdan yaklaşıldığında mantıklı bir açıklamasının olamayacağı açıktır. Bu harekâtı PKK değil ABD istiyor diyebilmek ise çok havada kalan bir iddiadır. Çünkü ABD ile çatışır vaziyete gelmek bizim açımızdan ne kadar istenilmeyen bir durum ise ABD açısından da bizimle çatışmak aynı ölçüde onlar açısından da istenmeyen bir gelişmedir. Türkiye öyle ya da böyle ABD’nin bu bölgedeki en istikrarlı ve güçlü müttefiki konumundadır. Bu pozisyonun sürmesi ABD’nin kendi politikalarını yürütmesi bakımından fevkalade elzemdir.

Bu durumda ne ABD ne de PKK bakımından Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesinin kendileri açısından bir çıkarı bulunmayacağına göre bu eylem bir başka sebeple yapılmış demektir. İşte bu sebebi de 8 askerimizin kayıp olmasında aramamız gerekiyor. ABD ve onun gibi düşünen petrol odaklı diğer dış güçler PKK’nın sözüm ona legalleşme sürecine girmesini istemekte ve ısrarla Türkiye’nin Kuzey Irak yerel yönetimi ile diyalog kurmasını istemektedirler. Bu kanalla Türkiye ile PKK’yı diyalog içine sokmayı düşünenler Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında bunun mümkün olmayacağını anlamışlardır. Ancak tam da bu noktada önceki günkü eylem gerçekleşmiş ve 12 şehidimizin yanında 8 askerimiz alıkonmuştur. Bu da PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti ile bir şekilde diyalog kurma ve kendi varlığını kabullendirme girişimidir.

Geldiğimiz noktada Türkiye’nin sınır ötesi harekâttan ziyade ciddi bir dış politika oluşturması gerektiği kanaatindeyim. Türkiye’nin hâlihazırdaki en ciddi sıkıntısı Kıbrıs meselesindeki ezberi bozan dış politika ve diplomasisini Kürt sorununda yapamamasıdır. İnce bir diplomasiye ihtiyacımız var. Ancak bununla birlikte askeri önlemlerin terk edilmemesi de çok önemlidir. Hatta sağlıklı bir diplomatik ilişkinin sağlanması askeri önlemlerin güç ve değerine bağlıdır da diyebiliriz.