30 Eylül 2007

Ramazan

İçinde bulunduğumuz değerli zaman dilimlerini nasıl geçiriyoruz diye düşünürken önümdeki kitaptan okuduğum şu kıssa birden iftarını açmakta zorlananları getirdi aklıma.

Açlıktan takatı kalmayan biri Peygamberimize geliyor ve durumunu izah ediyor. Peygamberimiz bu zatı gece konaklayacak birini sorduğunda Ensar'dan biri "ben" diye atlıyor ve evine götürüyor.

Evin hanımı "çocukların azığından başka bir şey yok" diyor eşine. "Çocukları avut, sonra da uyut" diyor sahabe. "Yemek için konuğumuzla içeri girdiğimizde bir düzenle kandili de söndür, ona bizim de yediğimizi göster" diyor.

Nihayet çocuklar uyutuluyor, kandiller bir düzenle söndürülüyor, karı-koca aç kalıyor ve misafir doyuruluyor. Ertesi gün Allah Resülü; "Allah, sizin bu gece misafirinize yaptığınızdan pek hoşnut oldu" buyuruyor.

Fakir fukarayı düşünenlere, iftar etmelerine vesile olanlara ne mutlu. İnsana huzur verecek böyle bir ibadeti yapmak için hala 10 günden fazla vaktimiz var.

23 Eylül 2007

Mahalle Baskısı mı Dediniz? O Ne?

Son günlerin popüler tabiri mahalle baskısını toplum yıllardır yaşıyor ama ne hikmetse şimdi gündeme geldi bu baskı. Niçin? Çünkü baskıyı uygulayanların farklılaşacağı öngörüsü var. Önceleri baskıyı uygulayanlar şimdi kendilerine baskı yapılacak korkusundalar.

Türkiye Medine Bircan’ı unutmadı. 2002 senesinde İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesine getirilen kanser hastası Medine Bircan’ın sağlık karnesindeki fotoğrafı başörtülü olduğu için tedavi edilmemiş ve hayatını kaybetmişti. Mahalle baskısı mı dediniz? Hayır, bu hastane baskısıydı.

Yıllardır üniversitelerin kapısında başlarını açmak zorunda kalan başörtülü öğrencilerin yaşadıkları da mahalle baskısı değildi. İkna odalarının kâşifi bugünkü CHP’nin milletvekili olan Nur Serter baskısıydı onun adı da.

Demokrasi bayramı niteliğinde sayılabilecek bir katılımla ve neticesi itibari ile mecliste büyük bir çoğunluğun temsilini sağlayan 22 Temmuz seçimlerinden çıkan sonuçların demokrasimiz için ne kadar anlamlı olduğu gün gibi ortada iken derin medyanın demokrasi abası altından sürekli darbe sopasını göstermesi de mahalle baskısı değil. Onun adına medya baskısı deniyor.

Rahmetli Turgut Özal sayesinde utancından kurtulduğumuz eski ceza yasasının 141,142 ve 163. maddeleri sayesinde, bugün başbakan olan bir kişinin cezalandırılmasına neden olan 312. madde sayesinde ömürleri adliye koridorları ile cezaevleri koğuşlarında geçmiş düşünce mağdurlarının üzerindeki baskı da mahalle baskısı değildi. O baskı da kanun baskısıydı.

Evet, çeşitli baskıları burada tek tek vasıflandırıp adlandırmaya kalkışsak yer darlığı çekilir. Türkiye’de türban veya başörtüsü üzerinden yaşanan bir iktidar mücadelesi var. Esasında sorunun tanımı bu. Türban ya da başörtüsünün bunu istemeyenler açısından çok da bir ehemmiyetinin olduğu kanaatinde değilim. Sorunun kaynağı bürokrat elitin iktidarını halka kaptırmak istememesidir. Kısaca bürokrasi demokrasiye direniyor.