6 Mart 2014

Tahta Kılıç

Fitne günlerini yaşadığımıza kimsenin şüphesi yoktur eminim. Daha düne kadar el ele kol kola gezen çevreler ne olduysa 2-3 aydır düşman oldular. Bu fitne değilse nedir?

Çok şükür böyle durumlarda bize doğru yolu gösterecek mihenk taşlarımız var. Peygamber Efendimiz'in hayatı ve hemen sonrasında yaşanan fitne hadiseleri örnek alınsa kafi...


Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah b. Ömer gibi sahabelerin önde gelenleri Cemel Vakası gibi fitne zamanlarında üçüncü yolu tercih etmişler ama aynı zamanda hak bildiklerini de söylemişlerdir. Hz. Ali'nin içtihadında doğru olduğunu belirtmişler fakat savaşa katılmamışlardır. Peygamberimizin "Müslümanlar arasında fitne çıktığı vakit tahtadan bir kılıç edinin" hadisine uygun hareket etmeye çalışmışlardır.


Bu son hadiselerde elbette benim de haklı bulduğum bir taraf var. Camianın yanlış yaptığı kanaatindeyim. Bu düşüncem hükumet üyelerinin yaptıkları iddia edilen yolsuzlukları hoş gördüğüm ve kabul ettiğim anlamına gelmez elbette. İddialar doğruysa cezalarını çeksinler ki zaten bunu burada çekmeseler öte dünyada çekecekler. Fakat camianın da misyonu ayıpları tecessüs edip ortaya çıkarmak değil, ayıbı yapmayacak, ahlaklı nesiller yetiştirmek değil midir? (Değil miydi?)

Netice; kılıcım tahta. Kimseyle polemiğe de girme derdinde değilim. Fakat hak ve hakikat gördüğümü dile getirdim.

3 Mart 2014

Rahmet

Yağmur yağar, ıslanmak istersin ve çıkarsın açık havaya, doya doya ıslandığını sanırsın da eve girdiğinde ıslanmadığını fark edersin... Bu duyguyu ancak yaşayan bilir...


Kutsal yolculuğun en zevkli kısmıdır dua... Ellerini açıp avuç avuç rahmet hazinesini kapmaya çalışırsın. Rahmetin çokluğu karşısında çok şeyler elde ettiğini düşünürsün... Evine dönüp eline baktığında feryatların arşı inletse de -nasipse- bir sonrakine kalmıştır, becerin ölçüsünde... 

Şunun için de, bunun için de, onun için de dua edecektim daha Ey Allahım! Bana o fırsatı bir daha verir misin?

2 Mart 2014

Twittera Veda

2005 yılının son günlerinden bu yana blog yazıyorum. Uzun süreli ara vermişliğim de oldu, günde birden fazla post yayınlamışlığım da... En son 2010 ile 2012 arasında uzun bir dönem ara verdikten sonra geri dönüş yazımın başlığı "Makro mu, Mikro mu?" idi. O yazımda twitterın blogun tadını vermediğine değinmiştim. Buna rağmen twitterdan bir türlü kopamıyor ve bloguma yeterince vakit ayıramıyordum.

Önce Gezi olayları esnasında ve sonra da 17 Aralık sürecinde twitterda bir problem olduğu kanaati bende iyice pekişti. Tam bir girdap... Adeta aklınızı esir alan, aklınızla, hafızanızla dalga geçen, bireysel düşünme yetisini azaltan, sizi koyun sürüsünün bir ferdi yapmaya kalkışan, ilginç bir alan twitter... Ne yazık ki içinde olan insanlar her ne kadar kendi kendilerine inkar da etseler, hayatın sadece twitterda bahsedilenlerden ibaret olduğunu, herkesin oradaki insanlar gibi düşündüğünü, o düşüncelerin toplumun tamamının görüşünü yansıttığını sanmaya başlıyor. Gerçek hayatta hiç bir kıymet-i harbiyeleri bulunmayan insanlar orada edindikleri onlarca, yüzlerce hatta binlerce takipçiler sayesinde kendilerine bir önem atfedip dünyanın kendi fikirleri etrafında döndüğü zehabına ulaşıyorlar. Neticede ben 8-9 yıldır blogda yazıyor olmama rağmen blogumun okunurluluğu belki en fazla 20 kişi ile filan sınırlı iken twitterda yazdıklarımı 270 kişi okuyordu. Haydi bunların sadece 1/3'ü aktif olsun, o bile blog okur sayımın 4-5 katına tekabül ediyor. Bu da ister istemez o mecrayı daha cazip kılıyor.

Yazmak ve paylaşmak bir ihtiyaç, bunu inkar edemem. Ben lise yıllarımdan bu yana yazan birisiyim. Neticede insanda bir boşluğu doldurduğu kanaatindeyim. Fakat artık modern sosyal medya aracılığıyla değil, nisbeten artık klasik kalmış diyebileceğim buradan yazmaya devam edeceğim inşallah. Aklımı esir almaya kalkışan, aklımla dalga geçen bir platformdan uzaklaşmış olmanın rahatlığı ve dinginliği ile yazacağım inşallah. Okuyan olur veya olmaz, bunu bilmiyorum. Fakat önemli olan okunmaktan ziyade fikrimi beyan etmek ve fikrimi beyan ederken birilerine cevap yetiştirme güdüsüyle değil kendime ait fikirleri 140 karaktere sığıştırma derdi yaşamadan yazabilmek...

Vira bismillah...