31 Ocak 2007

Avukat - 3

Avukat, yılların bilgi birikimine dayanarak da olsa, sadece iki cümle kurmak için para alamaz, hele sizi falanca dost göndermişse hiç para almamalı. Fakat doktor "bir şeyciğin yok 2 saat uyu geçer" dediğinde vizite ücreti mutlaka verilmelidir. Çünkü size beş dakikasını ayırmıştır.

29 Ocak 2007

Halimize Şükredelim



Adam koskoca Dünya Bankası başkanı. Ama çorapları delik. Halimize şükredelim. Bir bankamız yok ya da bankanın başında değiliz ama hiç olmazsa çorabımız delik değil.

28 Ocak 2007

Emir Can Hocama Mektup (Lütfen Okunmasın, Özel ve Gizlidir)

Muhterem Hocam;

Kim çıkarıyor böyle oyunları anlamıyorum, Mossadın mı işidir, yoksa CIA işi midir nedir? Ne işi var milletin benim bilinmeyenlerimle. Bilen bilsin, bilmeyen de varsın bilmesin. Kocaman net aleminde kendimizi ne diye deşifre edelim şimdi? Korkarım ben böyle şeylerden, kendimi ortaya döküp saçmam. Hem sonra yok değiştin, yok gelişmedin, yok takiyyecisin, yok yalancısın diye önüme bir yığın engeller çıkartacaklar, cumhurbaşkanı mumhurbaşkanı da olamayacağız mazallah.

Neyse ki son zamanlarda ziyaretçim de eskisi kadar değil. Baksana şu 15 gündür "mükerrer oy kullanmayın" diye uyararak yaptığım
ankete katılan sayısına; topu topu 12 kişi. Keşke mükerrer oy kullanmayın uyarısını yapmasaydık da blog alemine bu denli rezil olmasaydık. Velhasıl demek istediğim o ki hocam, bilinmeyenlerimi yazsam da kimseler okuyup görmeyeceği için gönül rahatlığı ile yazabilirim aslında.


İlk bilinmeyenimi yazayım hemen, kalan ziyaretçilerimizi de kaçırmayalım, lafı amma uzatıyor demesinler; törenleri hiç sevmem hocam. Mesela (şimdilerde pek öyle törenlere katılma mecburiyetimiz olmasa da) ilk okul 3 veya 4. sınıftaydım, 23 Nisan töreni için öğretmenimin isteği ile subay kıyafeti almıştık. Güzelce giyinip neşe içinde bayrama gittim ancak okuldan tören alanına giderken daha okulun kapısından çıkar çıkmaz 3'lü sıranın tam ortasından eve kaçmıştım. O gediği nasıl kapattılar bilmiyorum. Yakında kısmetse düğünüm olacak ya, korkuyorum şimdi, ya düğünde de aynı fobi ile yüzleşip kaçarsam halim nice olur diye.

Bir başka bilinmeyenim ise muhataplarımı haklı veya haksız, üzmüşsem onun üzüntüsünden daha çok ben üzülüyorum. İnsanı yoran bir özellik bu ama elde olmayan bir şey.

3. bilinmeyenim ise hayatımda hiç kimseye küsmediğimdir. Neticede sosyal varlıklar olarak bir çok kırgınlıklar kızgınlıklar yaşadığım insanlar oldu belki ama hiç birine hiç bir zaman küsmedim. Hatta bana bir selamı bile çok gören, tokalaşmak için uzattığımda elimi havada bırakan insanlara bile küsmedim. Fakat nedendir bilmem bana küsen çok oluyor, özellikle de son zamanlarda. Blog aleminde bile eskiden her yazdığıma yorum bırakan bazı arkadaşlar selamsız kelamsız ve anlamsız biçimde küstüler gittiler. İsim merak edersen yorum kısmında bunları yazarım hocam. Gerçi belki küsmemişlerdir ama ben öyle düşünüyorumdur.

Bilinmeyenlerimden bir başkası da muhterem hocam, yenilgiyi asla hazmedemeyişim. Hatta yenildiğimde hazımsızlığım yemeği hazmedemeyişimizdeki gibi (çok afedersin) geğirmek şeklinde tezahür eder. Bu halimi ben bilmiyordum; bir yaz tatilinde abimle satranç turnuvası düzenledik aramızda. Belki 100'e yakın oyun oynamıştık ve çok büyük kısmında ben yenmiştim. Yenildiğimde ise yukarıda zikrettiğim halin olduğunu abim söylerdi bana, ben yenilgiden olduğunu düşünmezdim. Ancak başka yenilgileri aldığımda da aynı halin vuku bulduğunu gördüm de anzak o zaman bu durumun bende yenilgi sonrasında ortaya çıktığını anladım. Fakat Allah'a şükürler olsun ki hayatımda pek ciddi yenilgi almadım. Düşünsenize, davadan yenilgi ile çıktığımı ve hakime karşı geğirdiğimi; iğrenç olurdu...

Kaç tane bilinmeyenimi yazdım bilmiyorum ama sanırım Mossad ve CIA için bu kadarı bile yeterlidir. Ben daha fazla uzatmadan gizli servislere yardımcı olayım ve bir kaç arkadaşımızı da bu işe bulaştırayım.

Ruzname bir süre önce dikkatimi çeken bir blogcu. Gerçi böyle bir oyuna dahil olduğundan bile haberi olmayacaktır büyük bir ihtimalle ama olaki haberi olursa bu arkadaşımızın bilinmeyenlerini bilmek istiyorum.

Murat da sağolsun blogunda her halini yazan açık biri ama illa ki vardır onun da bilmediğimiz bilinmeyenleri.

Hasan C. yazılarını aksatmadan okumaya çalıştığım, benim gibi yalnız yaşayan, değerli bir blogcu arkadaşımız. Böyle bir oyuna dahil olmak ister mi bilmem ama ben onu da bu işin içinde görmek isterim.

Sıhhat ve afiyet diler, selamlarımı iletirim, muhterem hocam.

26 Ocak 2007

Hepimiz Mehmed'iz, Ali'yiz, Hepimiz Türk'üz, Hepimiz Müslüman'ız

Geçtiğimiz bir haftanın en çok konuşulan konularından biriydi Hrant Dink cinayeti. Cinayet ertesindeki gelişmeler de oldukça manidardı. On binlerin katıldığı cenaze merasiminde "Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" söylemi akıllarda kaldı. Ardından da ruhuna mevlit okutmaktan tutun fatiha okunacağına dair bir çok şey yazıldı, söylendi.

Toplumların bir arada yaşamaları için, hoşgörü ortamının sağlanması için, Ermeni diasporasına hoş görünmek için, Avrupa Birliği'nin gönlünü almak için şüphesiz tabiri caizse cuk diye oturan güzel bir söylem olmasına rağmen özü itibari ile kanıma dokunan, çok rahatsız olduğum, kendimden, milletimden ve dindaşlarımdan utandığım bir slogandı.

Evet, cinayet her kime işlenmiş olursa olsun insanlık ayıbıdır ve kesinlikle hoş görülemez. Hrant Dink de cinayete kurban gitmiş biri olarak cenazesine iştirak edilip insanlığına saygı duyulabilecek biri olabilir. Ancak tüm bunlara rağmen ben Hrant Dink değilim. Ben Ermeni de değilim. Ben Mehmed'im, Ali'yim, Türk'üm ve Müslüman'ım.

"Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeni'yiz" diyenlerin gayr-i müslim biri için fatiha okumalarından da daha tabii bir hal olamayacağı için bu tartışmayı da yersiz buluyorum. Buyursunlar okusunlar. Kendileri bilirler.

Yağmursuzluk

Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azaptır. Buna karşı, ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinane yalvarmakla ve pek ciddi nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve sünnet-i seniye dairesinde, bid'alar karışmadan, şeriatin tayin ettiği tarzda dergah-ı İlahiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir. Hem böyle umumi musibetler, ekser nasın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri (kısm-ı azamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur.
Emirdağ Lahikası. B.S.N.

21 Ocak 2007

Kuşlu Muşlu Duruşma


Geçen hafta girdiğim bir duruşmada güzel güzel konuşurken birden kulağımın dibinden bir kuş sesi işittim. Ben konuşuyorum kuş konuşuyor. Nerden olduğunu da anlayamadım birden. En son iyice dönüp baktığımda cüppemin yakasından göremediğim omuzuma konmuş kuşu gördüm. Arkamı döndüm, baktım mübaşir kuşa işaret ediyor, kendi omuzuna almak için. Meğer hakimin kuşuymuş. Odasının kapısı açık unutulunca ordan salona gelmiş ve ben pür dikkat dava ile ilgili konuşurken o da bana iştirak etmiş. Neyse ki hakim işin içine kuşu girince benim talebimi kabul etti de kuş işe yaramış oldu.

18 Ocak 2007

Saf Tutma Adabı

Cemaat ile namaz kılma alışkanlığı azaldığından namazda saf tutma adabı da unutuldu. Mesela sadece iki kişiyle kılınan cemaat namazlarında imamın hemen sağında durulur ki bunun amacı saf halinde olabilmektir. Saf ise birlikteliği temsil eder. Oysa böyle durumlarda imamın sağında durması gereken kişi şimdi sağda ama çok arkada duruyor. Halbuki imamın topuk hizasının gerisinde olması yetiyor. Yine böyle durumlarda cemaate yeni biri katıldığında imamın sağında duran arkaya kayar ve gelen yeni şahısla imamın arkasında saf tutar ama bunu uygulayan da yok şimdi.

Bunlar nerden aklıma geldi? Önceki gün mailime gelen komik videoyu izleyince. Malum olduğu üzere yine saf tutma adabından biri de arka safta tek durmamak olduğundan cemaate sonradan gelen biri ön safta yer bulamadığında önden birini hafiften arkaya çeker veya işaret eder ki arkada iki kişi olunsun. Peki,
izleyelim bakalım, yeni gelen şahıs ne yapmış?

17 Ocak 2007

Eskiden

Çok eskiden herhangi bir münasebet olmaksızın insanlar birbirlerini davet ederlerdi. Bizde de olurdu bu, hatırlıyorum. Kadınlı erkekli kalabalık misafirler gelirdi. Yemekler yenir, muhabbetler edilirdi.

Sonraları bu tür davetler Ramazanlara münhasır edilmeye başlandı. Bunu daha iyi hatırlıyorum. Bulunduğumuz yerde gurbeti yaşayan ve zor şartlarda okuyan talebeler, babamın dostları, akrabalar vs. Genelde her biri için ayrı ayrı günlerde davetler yapılırdı. Hep beraber teravihlere gidilirdi. Bir başka gün bir başka sofrada karşılaşırdık aynı kişilerle. Güzel sohbetler edilirdi. Faydalanırdık.

Şimdilerde Ramazan davetleri de azaldı. Yapanlar da artık evlerindeki sıcak ortamı paylaşmaz oldular misafirleriyle. Lüks restoranlarda otellerde yapılmaya başlandı davetler. Davetlerin konukları da değişmeye başladı tabi. Otele üzerinde yamalıklı elbisesi ile Osman Efendiyi çağıramazsın tabi, Ahmet Beyleri çağıracaksın öyle yerlere, adap var usul var, seni mahcup etmemeli misafirin.

Eskiden çat kapı misafirliklere gidilirdi. Giden de gidilen de memnun olurdu bu tür ziyaretlerden. Sonraları haber edilerek gidilmeye başlandı. Telefon açılır, geliyoruz denirdi. Daha sonraları ise haber etmek yetmez oldu, birkaç gün önceden şu gün geleceğiz, müsait misiniz diye sorulmaya başlandı. Karşı taraf müsait olup olmadığını bildirir ona göre gidilir oldu. Şimdilerde ise sadece bayramlarda ve yine haber edilerek sorularak resmiyetle ziyaretler yapılıyor. Geri kalan zamanlarda ise “ailemize zaman ayırmalıyız.”

"Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın." (Hadis-i Şerif)

14 Ocak 2007

Babil

Filmi izledim. Ne anlatıyor?

Medeniyet; Ne Meksika'da ne Fas'ta, sadece Amerika'da.

Müslümanlar;

Geri kalmışlardır. Suları bile içilmez.
İnsan hakları yoktur. Polis, kadın erkek çocuk demeden, vurur, kelepçeler, döver.
Ensest ilişki söz konusudur.
Çok evlilik yaygındır.

Peki, doğru mu? Tamamen yanlış değil ancak yaklaşımları yanlış.

Müslümanlar olarak kesinlikle şunu yapmamız gerekiyor; dönüp kendimize bir bakalım lütfen. Gerçekten İslamiyeti hakkı ile yaşıyor muyuz? Şu halimizin sebebi nedir? Neden her olumsuzluğun arkasında Amerika'yı ya da İsrail'i arıyoruz? Yoksa kolay olanı mı seçiyoruz biz?

Yusuf İslam'ın şu sözünü hatırlıyorum; "eğer İslamiyeti tanımadan önce müslümanları tanımış olsaydım şu an hidayete ermiş olmazdım" diyor. Ne garip?

1 Ocak 2007

Hac?

Nerde okuduğumu hatırlamıyorum, Hadis olduğundan da emin değilim ama büyük ihtimalle İmam-ı Gazali'den olabilir, şöyle bir söz hatırlıyorum; "Ahir zamanda hacca gidenler 4 şey için gidecekler, zenginler turist olarak gidecek, fakirler dilenmek için, tüccarlar ticaret için, ulema ise şöhret için."

Cümle tam olarak böyle olmasa da manası bu idi.

Nerden aklıma geldi.
Şu videoyu izleyince düşündüm bunu. Kimseyi parasından dolayı ya da aldığı hizmetten dolayı kıskanıyor değilim. Ancak Allah'ın vakfe için gösterdiği Arafat Dağı'nı paraya göre parsellemek hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir. Böyle bir duruma şirketlerin tevessül etmemesi gerektiği gibi Suudi hükümetinin de buna izin vermemesi gerekir. Müslümanların secde edebilecek boşluk bulamadıkları bir kalabalıkta tel örgülerin arkasında ayrı bir dünyada piknik yapar gibi vakfe yapmak da haddi zatında haccın ruhuna aykırıdır.

Tüm hacıların haccını Allah kabul etsin.